17 Ağustos 1999 Marmara depreminin üzerinden 20 yıl geçti. 17 Ağustos’ta depremde kaybettiklerimizi tekrar hasretle anacağız. Deprem üzerine çokça konuşacağız, yazacağız, programlar yapacağız… Geriye dönüp aradan geçen 20 yılın muhasebesini yapacağız. Neler yaptık, neleri eksik yaptık, neleri yapamadık? Depremi yaşayanlar için o günün ayrı bir yeri vardır. Yıllar geçse de hep o anı yaşarız zihinlerimizde. O sesi, o ışımayı, o bitmeyen sarsıntıyı hissederiz yüreğimizde… Enkaz altında kalmış dostlarımızı, seslerini… Yıkılan sadece evler değil, her bir odadaki anılar, oyuncaklar, mutlu günler… Vefat eden binlerce vatandaşımızı rahmetle anıyorum. Maddi kayıpları olanlar aradan geçen zaman içinde daha çok çalışarak telafi ettiler ama canlar geri gelmiyor.

Aradan geçen 20 yılın öz eleştirisini de yapmak gerekiyor. Gelinen noktada eksik kalan, tam yapılamayanlar neler var? Şehirleri sadece arazi rantı olarak mı görüyoruz yoksa her yönüyle insanca yaşamak için alanlar olarak mı? Herkes bir düşünsün bakalım, olası Marmara depremine hazırlıkta eksiklerimiz neler? Köşe yazımı çok dağıtmadan sadece bir konuya odaklayacağım: Toplanma alanları…

Yeşil alanların bile vahşice ranta dönüştürülmek istendiği günümüzde toplanma alanları ne kadar gündemimizde? 1999’daki depremini yaşamadık mı? Suyu, ekmeği, çadırı bulabilmek için verdiğimiz çabaları unuttuk mu? Şimdi olası Marmara depreminde ilk refleksimiz olacak toplanma alanlarının standartlara uygun olarak yapılması için seferberlik havası içinde her kent kendi çabasını göstererek daha somut adımlar atılmalıdır. Toplanma alanı problemini sadece bir tabela asmak ve haritalarda belirlemekle bitmiyor. Tüm insani ihtiyaçların giderileceği altyapı ve donanımının yapılması gerekiyor. 7 aylıktan 77 yaşına kadar tüm hemşehrilerimize hitap edecek toplanma alanlarının fiziki problemleri çözümlenmiş olmalı. Bu alanlarda afetzedelerin geçici barınma ihtiyaçlarının giderildiği, afet riski taşımayan nitelikte, bir nevi ön tahliye alanları olarak da işlevini görecektir. Özellikle su ve wc ihtiyacının giderileceği, yemek, ilkyardım ve sağlık yardımlarının yapılabileceği, fiziksel şartlara haiz olmalıdır. Şehirleri planlarken özellikle sağlık tesisleri bu alanların yanında olmasına özen gösterilmelidir. Aynı zamanda koordinasyon ve bilgilendirmeler de bu alanlardan yapılacağından afete yönelik depo ve levazım kaynaklarına yakın olmaları da öngörülmelidir. Binalar arasında yeşile bile hasret kalan kentler bu açıdan oldukça dezavantajlı durumda maalesef. Nasıl ki insan başına düşen yeşil alanın standardı vardır ve bu standardın altına kesinlikle düşülmez ise toplanma alanları da bu yeşil alanlarda olacağı öngörüsü ile aslında konunun hayati önemi anlaşılmış olacaktır. Afetten sonra atılacak ilk adım bu şekilde önceden planlanarak gerekenler yeterince yapılırsa sonrası da zaten gelecektir. Köylerden başlayarak tüm yerleşim birimlerinin ve yöneticilerinin 20.yılında bu soruya verecekleri cevap onların başarı karnesini oluşturacaktır.

Elbette temel afet bilinci eğitimlerinin tüm topluma yayılması, arama kurtarma ve ilkyardım eğitimleri almış gönüllü sayısının artırılması, gerekli tüm ekipman ve teçhizatın temin edilmesi, binaların depreme karşı sağlam zemin ve özellikte yapılması, ilkokuldan başlayarak gönüllüğe önem verilmesi, bu konuda çalışan STK’larla daha geniş çalışma yapılması ve desteklenmesi gibi pek çok şey yazımda ele aldığım toplanma bölgeleri konusunun sonrasında geliyor.

20 yılda pek çok şey yapıldı ama yeterli mi derseniz, maalesef yeterli değil. Gelişen teknoloji ve bilim ile pek çok insanın hayatını doğrudan etkileyecek afetlerin zararlarını minimuma indirmek mümkün. Yalova olası Marmara depreminde yalnız kalacak, kendi imkanlarımızla ne yapacaksak yapacağız. Çünkü etki alanı çok geniş olacağından zaten metropoller kendi dertlerine düşecekler ve bize yardım etme imkanları olamayacak. Bu mantalitede her birimiz konuya bir daha odaklanalım ve elbirliği ile Altınova’dan Armutlu’ya kadar olası afet riskine karşı zararı en aza indirelim. Bir can kaybı az olması bile bizim için çok önemli ve değerli. O can her birimiz olabiliriz?

Başka bir yazımda buluşana kadar kalın sağlıcakla