‘Bugün yaptığım, yarın yapacağım şeyin sonucu ne olacak, bütün hayatımın sonu ne olacak? Başka türlü söylemek gerekirse, bu soru şöyle de ifade edilebilir: Niçin yaşıyorum? Niçin arzuluyorum? Niçin çalışıyorum? Ya da şöyle dile getirilebilir bu soru: Hayatımda kaçınılmaz olan ölümümle yok olmayacak bir anlam var mıdır?’ (Tolstoy, İtiraflarım)

  ‘Salih, Salih.. Salih’im. Bir kadının bu sesi çıkarabilmesi için ana olması, bir oğlunu şehit vermesi, dul kalması ve nihayet, son oğlunu da işte böyle cepheden beklemesi gerekti. Ve insanın harbin ne demek olduğunu anlaması için bu sesi işitmesi gerekti’ (Küçük Ağa, Tarık Buğra)

  ‘İnsana gelince; yalnız doğaya karşı değil, kendi doğasına da başkaldırabilir. Kendini sevme ve koruma içgüdüsüne karşı gelerek intihara kalkışabilir. Yaşamını gözetme içgüdüsüne aykırı olarak özveri davranışlarına girişir, özünü bir düşünce uğruna veya başkaları uğruna feda eder’ (İnsanın Dört Zindanı, Ali Şeriati)

  ‘Bu çıkışın ilk cümlelerinde, İsa’nın birkaç cümlesi kalbimden dudaklarıma kadar çıktı, ama yine de tuttum kendimi; çünkü davranışları kutsal kitabın arkasına saklanarak açıklamak çok yakışıksız gelir bana’ (Pastoral Senfoni, Andre Gide)

  ‘Çaresizlikten yapılan şeylerin masumiyetini sorgulamanın bir anlamı yok. Dünyanın en alçak şeylerinden birini yapsanız da çaresizliğin doğurduğu masumiyet bir iç sızısı olarak alttan alta merhameti çağrıştırır’ (Şanzelize Düğün Salonu, Tarık Tufan)

  ‘Hayatta öyle yaralar var ki, ruhu inzivadayken cüzam gibi yer, kemirir. Bu acıları kimseye belli etmek de olmaz, zira inanılmaz acıların nadir görülen olaylardan sayılacağı kanısı yaygındır. Birisi çıkıp da bunları söyleyecek, yazacak olsa, insanlar yaygın inançlara, kendi akidelerine göre kuşkucu, alaycı tebessümle karşılarlar’ (Kör Baykuş, Sadık Hidayet)

 ‘Nasıl? Sorusunu soranlar gerçek hayatın gerçek uğraşanlarını en iyi öğrenenlerdir. Bilimle, sanatla, dünyayı “Dünya” Yapan her branşla ilgilenirler. Siyasetçiler buradan çıkar. Çünkü kendilerinden öncekilerin nasıl yaptıklarıyla ilgilenip meşgul olmuşlar ve akıllarına başka bir soruyu getirmemişler… Kim? ya da Ne? İle başlayan sorular ise fail arayan, yaratıcı, yok edici kişi ya da olay araştıran insanların hayatlarını çizer’ (Kinyas ve Kayra, Hakan Günday)

  ‘İki çeşit tarih vardır, biri resmi tarihtir; eylemleri soylu kişilerin duygularıyla izah eder, baştan aşağı yalanla doludur. Öteki, gizli tarih, gerçek olandır. Varılan amaçlara dayanarak kullanılan araçların doğruluğunu kanıtlar. İnsanlar, genel olarak kadercidirler; büyük olaylara bayılırlar, zaferi kazanana katılıverirler’ (Bir Gence Açık Mektup, Andre Mauoris)

  Özay Gönlüm’ün bir türküsünde bir şey var; kaydırıkuppak Cemile’m. Cemile kafanda bayağı canlandı, değil mi? İşte bir şeyi böyle anlatabilme kabiliyetinden dolayı dile şükranlarımı sunarım, o kadar. (Temmuz 2008, Sayı 18, Heves Şiir Eleştiri)