Geçtiğimiz haftanın son günü, 24 Ocak 2020 akşamı saat 20:55’de Elazığ’da yaşanan 6.8 şiddetindeki depremi duyar duymaz, ‘EYVAH’ diyerek bu felakette yüzlerce binanın yerle bir, onlarca insanın vefat, binlerce vatandaşımızın ise yaralanacağını, 1999 Marmara Depremini Yalova’da an an yaşayan biri olarak tüm benliğimde ve iliklerimde hissettim.

17 Ağustos 1999’un o kabus dolu gecesini, 24 Ocak 2020 Cuma akşamı bir kez daha yaşadım.

1999 Marmara Depreminin olduğu gece, Manşet Gazetesi’nin sayfalarının montajını yaparken, bulunduğum dört katlı bina ‘ne tarafa doğru yıkılacak’ diye saniyeler içinde düşündüğüm olmuştu benim.

Sağ kurtulmuşsanız eğer; aileniz, akrabalarınız, arkadaşlarınızın son durumu hakkında bilgi almak için verdiğiniz o koşuşturmayı da yaşadım.

Enkaz altında, bir kaç hayat kurtarmanın hazzı ve mutluluğunu da tattım, asrın en büyük felaketinin sabahında…

Hastane içene sığmayan yaralıların, hastane bahçesinde tedavilerinin yapıldığına da tanık oldum, depremde ölenlerin, kefensiz bir şekilde yan yana açılan çukurlara, namazsız, duasız gömülmelerini de hatırladım.

Bir fırıncının ekmeğin gramını, yarı yarıya düşürüp aynı fiyata sattığına da tanıklık ettim.

23 Ocak 2020 Cuma akşamı, 20:55’den sonra, enkaz altında hayata tutunanları, yakınlarıyla temas kurmak için çaba sarf edenleri, battaniyeye sarılı bedenlerini sıcak tutmak için geceyi sokaklarda geçirenleri, artçı depremlerden dolayı evine giremeyen, çaresizlik içinde bekleyenleri de çok iyi anlarım.

Yapılacak tek şey ‘Dua’ oldu. Enkazlar dan onlarca cansız beden çıkarılacak endişesi yaşadım sabaha kadar. Güzü yaşlı çocukları, çaresizlikler içinde zamanın akışına kendilerini bırakanlar, sevdiklerini kaybedenlerin yüzlerinde ki bitmişliğe tanıklık ettim.

Ben…