Bir kütüphane memuru anlatmıştı: Çalıştığı kütüphane, gençler ve çocuklar için ayraç yaptırmış; bu ayraçların üzerine de, “Kitaplar en iyi dostlarınızdır.” yazmışlar. Bir gün kütüphaneye gelen bir adam bu ayracı görüp, “Kitaplar en iyi dostlar değildir. Onlar yeri gelir çok yanlış bilgilerle de donatabilir insanı. Tek taraflı olarak ve düşünmeden okuyan insan ne kadar okusa da yeri gelir çok kötü biri bile olabilir. Kitaplar insanları yanlış yollara da meyledebilir.” demiş. Kütüphane daha sonra o ayraçları geri çekmiş. Bu hikâye aklımızın bir köşesinde yer etsin.

İnsanoğlunun özgürlüğünü kazanması, zincirlerinden kurtulması için atabileceği ilk adım okumaktır. Ancak bu eylem öylesine tehlikelidir ki zincirlerinden kurtulmak isteyen birey eğer dikkatli olmazsa bu yol onu zincirlerden kurtulmak şöyle dursun, ona yepyeni zincirler ekleyebilir.

Evvela okumak, düşünmenin bir aracıdır, okumanın kendisi amaç değildir. O, düşünmeye yardımcı olması, düşünceyi çağırması için kullanılması gereken araçtan öte bir şey değildir.

Çarpıştırmadan okuduğumuz her bilginin kölesiyizdir. Hangi insan ki okuduklarından sonra taalluk ettiği düşünce pekişiyorsa yanlış istikamettedir. Çünkü okuyarak düşünmek, belli malzemelerle yepyeni bir yapı inşa etmektir ve bu inşa öylesine çetrefilli bir süreçtir ki mutlak doğrusu yoktur; her yolun sonunda yepyeni çıkmaz sokaklar belirebilir. Ancak mühim olan bir sokağın sonuna varmak değildir. Bir sokağın sonuna varılamasa bile insan kendini şöyle teselli edebilir: Çıkmaz sokakların hangisi olduğunu biliyorum, şimdi bunları eleyerek sonuna varılacak sokağın hangisi olduğunu bilebilirim. Hem düşünme insana var olduğunu hissettirir. Dünyadaki pek az şey insana bir şeyi ilk elden düşündüğü andaki sevinci verebilir.

   Düşünmek, salt bir okumanın karşısında o kadar kıymetlidir ki şöyle bir teşbih yerinde olacaktır: Düşünmek bir ziyafetse okumak o ziyafetten arta kalan kırıntılardır. Düşünmeden okuyan kişi o kırıntılarla karnını doyurmaya çalışırken düşünmenin tadından mahrum kalır. Üstelik düşünme öylesine bakir ve ilk eldendir ki; o, bir şeylerle katışık yahut bir başkasının ağzından değildir. Nitekim düşünen kişi özgünlüğü, bilgilerinin tartılmışlığıyla; düşündüğü her şey kendi tasarrufunda olduğu için ne söylediğini bilen, teklif kabul etmez tavrıyla kolayca rüşdünü ispatlayabilir. Oysa salt okuma yapmış biri, ikinci el fikirlerin devrim daimci bir papağanıdır. Onun ağzındaki cümleler laçkalaşmış birtakım sözlerden ibarettir. Kanıtları akıl, düşünme ve mantık değil birtakım otoritelerdir. Geçmişte yaşamış insanlardan yahut birtakım kimselerden alıntıyla sözlerine başlarlar, onların düşünüp söylediklerini düşünmeden tekrar ederler.

Yüce olan bir şey varsa o da düşünmektir. Düşünerek ulaşılmış bir yanlış, düşünmeden ulaşılan bir doğrudan bin kat daha iyidir.  Bellenmeyi red, düşünceye çağrı.