Ülke insanı olarak hemen her şeyin ucunu kaçırmak, sulandırmak veya cıvıtmak ile meşhur bir hale geldik. Konu ne olursa olsun bir şekilde mecrasından çıkarıp başka noktalara çekmeye bayılıyoruz , hemen her meseleyi kavgaya tartışmaya dökerek cıvıtmayı çok iyi beceriyoruz , ancak gerçekten durum değerlendirmesi yapmayı ise hiç beceremiyoruz.

Bir kavga zemini içinde yüzüyoruz, sürekli tartışmalar, cedeller, sonu gelmez teviller ve sınırsız mazeret üretmeler çerçevesinde yaşıyoruz. Aslında öyle bir nokta ki birisi hatalı olduğunu kabul etse çorap söküğü gibi gerisi gelecekmiş gibi düşünülerek, yapılan hiçbir hata asla kabul edilmiyor, her türlü yanlışlık – hırsızlık-yolsuzluk – ve hatta suç için tam bir pişkinlik ve eminlik içerisinde görüş bildirilip asla menfi yorumlar yapılmıyor ve en sonunda hepimiz unutup kabul ediyoruz.

Kavga ikliminden kurtulamadık bir türlü, hani o fikir alışverişi olan ortama bir türlü ulaşamadık, kimse kimsenin fikrine değer vermiyor maalesef. Birileri başkasını dinlerken anlamak için değil, ne diyor diye değil, sırası gelsin de cevap vereyim diye dinliyor. Doğru söz bizden olan birinden söylenmemiş ise asla kabul görmüyor hatta yok sayılıyor. Yanlış söz bizden- bizden birinden çıkmış ise cansiperane biçimde sanki en doğru imiş gibi savunuluyor.

Bu gidişin sonu nereye gider bilinmez, bu kavga iklimi ne kadar devam eder o da bilinmez, artık ipin ucu kaçmış her konuda ciddi biçimde cıvıtmış durumdayız. Kim nedir ne değildir onlarda artık belli değil. Yani ne bir sınır kaldı ne de bir ölçü. Hatta belki bizlere dur diyecek kimseler de kalmamıştır. Çünkü herkes her şeyi bilir herkes her konuda fikir beyan eder iddia eder oldu. Kalmadı liyakatten eser, uzmanlık, makama yakışmak, mesleki saygınlık gibi kavramlar ise tozlu raflar arasındaki kitaplarda duruyor.

Adalet ise duvar yazılarında bile değer ifade etmiyor. En saçma TV programlarında bile insanların birbirlerine nasıl zalimce, haksızca, cahilce davrandıklarını görünce ülkenin içler acısı durumunu daha da iyi idrak edebiliyor insan. Tabi haram olan yüzlerce şey helal oldu artık ya da bizim mahalledekiler yaparsa helal sizinkiler yaparsa haram şekline döndü. En çok satılan şey din haline geldi, dinden para kazanan, geçimini dinden sağlayan milyonlar var ve dolayısı ile Allah’ın ayetlerini az bir paraya satmak-değişmek de en büyük haramken artık helal oldu. Oysa ki dinden para kazanan hiçbir peygamber de yoktu, tüm peygamberlerin geçimini sağladıkları bir meslekleri işleri vardı. Ama heyhat gel gör ki yeni dünya düzeninin getirdiği yeni İslam anlayışında ya da yeni din anlayışında ayetlerin emrine değil uydurduğumuz tevillere daha çok itibar edilir oldu. Bunlara sizin dininiz size benim dinim bana demekten başka bir şey yapamıyoruz.

Cıvıtmadığımız ne kaldı bilmem, hep aile namusu ile övünen bir toplumduk ama sıradan iki başörtülü elti aynı adama kaçıp onunla birlikte yaşamalarında tutun da kadının üç çocuğunun babasının da üç ayrı adam olmasına ve hiçbirinin de kocası olmaması gibi olaylar artık sıradan olaylar sayılmaya başladı herhalde. Çünkü bu tür ahlaksızlıkların, dip yapmış adice olayların karşısında toplumun da yönetiminde ciddi bir itirazı haykırışı yok.

Gerçekten cahil hem de zır cahil bir toplum haline gelmişiz, bırakın bir kitabı okumayı bir gazeteyi bile baştan sona okumayan, düşünmeyen, analiz edemeyen insanlar güruhu var etrafımızda. Ama bu güruh her şeyi biliyor, her konuda fikri var, çünkü en kolay şey bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaktır ya. Cıvıtmakta çember öyle daralmış ki en yakınlarımızda bile aynı akıl tutulmasını, sabit fikirliyi ve üç beş kuruş menfaat için onurunu şerefini bir yana bırakıp menfaatleri için her şeyi harcayabildiklerini görmeye başladık.

Bildiğini bilenin arkasından gidiniz,

Bildiğini bilmeyeni uyandırınız,

Bilmediğini bilene öğretiniz,

Bilmediğini bilmeyenden kaçınız…”

Konfüçyüs