Bilgi ve tecrübesini, kısaca deneyimlerini paylaşmayanlar hayatta en büyük egoizm içerisinde olduklarının farkındalar mı acaba? Düşünün bilim nasıl ilerliyor, teknoloji nasıl gelişiyor? Paylaşmayan, kendisine saklayanlar için zaten mutluluk söz konusu olamayacaktır. Mutlu olmak için bile paylaşmak gerekiyor, kendi kendinize mutlu olabilir misiniz?

Nereye gelmek istiyorum; Bakınız sosyal medya her türlü paylaşıma açık. Herkes kendisine göre önemli gördüklerini paylaşıyor. Fotoğraf, müzik, video, söz, slayt aklınıza ne gelirse. Hepsi birleşince arkadaş grubunuza göre şekilleniyorsunuz zaten. Güncel yaşamımıza girmedi mi sosyal medya? Her geçen gün de daha da giriyor. Anında bir tıkla herkes haberdar oluyor. Sosyal medya sayfaları ve grupları üzerinden anında etkin ve verimli iletişim kuruyorsunuz.

Peki, deneyim ve tecrübelerimizi nasıl aktaracağız yeni nesillere? Tecrübe öyle kolay kolay kazanılmıyor. Bazıları tecrübeyi biraz argo tabirle “Yaşamda yenen kazıkların bileşkesidir” şeklinde tanımlıyorlar. Aslında doğru bir bakıma.

Bizden sonra gelenler aynı hataya düşmesinler diye bu tecrübelerimizin aktarılması lazım. Eskiden büyüklerimizin konuşmalarını can kulağı ile dinlerdik aile meclislerinde. Köy konakları vardı, sohbet ve yaşam tecrübeleri aktarılırdı buralarda. Büyük babalarımızın gençliklerinde neler yaptıklarını dinlerdik. Şimdi ise çekirdek ailede evde yüz yüze bile gelinmeyen ortamda, birbirinin yüzünü haftalarca görmeyen aileler var. Pandemi ile bu süreç ve uzaklık daha da arttı. Bakıyorlar ama görmüyorlar maalesef. Çünkü televizyon, internet zaten başlı başına yetiyor. Herkes odasına çekiliyor, her odada bilgisayar, telefon derken zaten az bir zaman diliminde nasıl konuşulsun ki. Belki şanslı aileler sofra başında bir araya gelebiliyorlar ama bu da küçük bir yüzde. Ondan sonrada neden huzurevlerine ihtiyaç oluyor, aile içi şiddet, çocuk istismarı vs. derin toplumsal yaralarla yüz yüze kalıyoruz? Bakınız gündemde kadına aile içinde uygulanan şiddet için kampanya ve polisiye tedbirler alınmaya çalışılıyor. Kadını döven kim? Elbette kocası. Peki, bu erkeği doğurup büyüten kim? O da bir anne, yani kadın. Bu kısır döngü bir yerden başlıyor ama şimdilik burada kalacağım.

Çocuğuna yatmadan masal anlatmayan anne babalar sizlere sesleniyorum. Lütfen çocuklarınızın ruh dünyasını daha anne karnındayken başlayarak iyilik ile doldurun ki kötülüğe yer kalmasın. Şefkat ile yetiştirin ki kızmayı öğrenmesin. Egosunun peşine takılmış, her şeyi bu gözle gören sadece maddiyatçı kimlikli bireyler yetişirse olacağı organ mafyasına insan satmayı hak gören bir profildir. Bir karıncayı bile incitmenin hesabının sorulacağının farkında olan, hak hukuk, helal haram kavramlarını içerisinde bireylerin yetişmesi gerekiyor. Dünya ve ülke gündemi, yerel gündeme eğer bu açıdan bakılırsa hedefe ulaşmak için her şeyi mübah gören anlayış iflas eder.

Yeni nesillerle deneyim paylaşımı ile iyi olanı, doğru olanı paylaşınız. Onların seviyesine ininiz, çocukla çocuk olarak onların dünyalarında erdemli olmanın, doğru olmanın ve kalmanın ne demek olduğunu öğretiniz. Zarar geleceğini bilseniz de doğru söylemekten geri kalınmaması gerekliliğini, her zaman da doğrunun tarafı olunması gerekliliğini söyleyiniz.

Yapılan yanlışlığı da lütfen kırmadan, dökmeden söyleyiniz. Belki ilk anda karşınızdaki kırılacaktır ama sizin iyi niyetiniz ve içtenliğinizi er yada geç anlaşılacaktır. Hele bir de kamuya ait toplumu ilgilendiren konu ise görülen aksaklık ve yanlışlık toplumsal sorumluluk bilinci içerisinde muhakkak dillendirilmelidir.

“Yalova’yı Düşünenler” ve “Yalova İçin Bir Fikrim var” Facebook grupları bu amaca erişmek için siz değerli okurlarımın hizmetindedir. Ötekileştirmeden, sağa sola çekilmeden bu amaca hizmet edebilirsek ne mutlu bizlere.

Sizlerle daha iyi bir noktaya gelineceğine olan inancım sonsuzdur. Yeter ki siz deneyim ve bilginizi Yalova için, ülkemiz için paylaşınız. Sağlıklı günler dilerim.