Hızla değişen bir dünyada dijital kıskaç içinde insan… Ve insan, rutin robotik tavrıyla, duygusal fukaralığa doğru hızla yol almakta. Hayal kurmanın bile lüks olduğu bir meşguliyet ağıyla boğuşarak gün geçiriyoruz. Dijital alan, ya da farklı söylemle sanal dünya, melez bir yaşam biçimini dayatıyor bize. Hayal ile gerçeğin iç içe geçtiği sisli ve gri tonda bir iklimde yol alıyoruz.

   Fastfood kullanım, ayaküstü dostluklar meydana getirdi. Hatta tek kullanımlık sosyal figürler kazandırdı(!) bize. Telefon rehberimizde yüzlerce numara, ama dilimiz acılı, baharatlı yalnızlık şarkıları mırıldanıyor.

   Dijitalizmin kurbanı nesillerimiz, üstünde kahve kokusu, taze çay dumanı tüten sohbetlerin tesirinden mahrum büyümeyle cezalandırılmışlar adeta.

   Gönül makamından beslenmeyen, dijital(elektronik)müzik(!) Kafa ütüleye dursun, estetik ve sanat kaygısı olmayan, günü birlik tüketime sokulmuş, çerez türü bir yığın metalik yaygara uğulduyor kulaklarımızda.

   Bir şey diyemezsiniz, çünkü sınırsızlık ve sorumsuzluk bir özgürlük alanı gibi algılanmış durumda. Nasihate kapalı kulaklara duyurmak, gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. En ciddi meselelerde bile, kendini toparlamakta güçlük çeken, zihinleri bloke olmuş, donuk bakışlı insanlar bu gürültünün eseridir.

   İntihara kalkışan birini Selfie çekerek izleme kepazeliği, telefon veya tabletlerinin kamerasıyla anlık fotoğraf paylaşma arsızlığı, yukarıda bahsettiğim dağınıklığın işaretidir.

En dramatik sahneyi bile, film setine çevirme duygusuzluğunu nasıl tarif edeceksiniz?

Mahremiyetin sınırlarını zorlayan nice rezaleti, meşru gösterme çabasının adına dijital terör deyiverdim. Bu durumu, bencilliğin tavan yaptığı bir kısır döngüdür diye tarif etmek bile yeterli değildir. Gözleri ışıl ışıl bakmayan, daha uyanırken yorulan, umudunun peşinden koşacak mecali kalmamış dizlerin taşıdığı bedenler, çocuk olmadan büyüyen bedenlerdir kurbanları.

Sokak aralarında oynayan çocuk seslerini kaybedişimizin üzerinden yıllar geçmiş meğerse.

  • Körebe. (Oyuncular arasından bir ebe belirlenir ve gözleri bağlanır.) ...
  • Arap saçı ...
  • Çelik çomak. ...
  • Saklambaç ...
  • Bülbül kafeste. ...
  • Yakan top
  • Birdir bir…   Oyunlarımızı kaç çocuk bilir şimdi?

    Dijitalizm, şimdi  “Mavi balina“ ve benzerlerini sardı yavrularımızın başına.

Onların başına  örülen ilk  çorap değildi bu. Sırada kimbilir  hangileri var meçhul.

 Hayattan  koparacak insan ararcasına insafsız ve zalimler.

   İnsanı yürüyen dolar olarak gören kapitalizmin çocuklarımız üzerinden üstümüze abanışından başka  nedir ki?

  Değerler dünyamızı ruhsuz, tatsız, tuzsuz hale  getiren; bizi birbirimize yabancılaştıran etkisi nedeniyle “dijital“ kaygıdan bahsettim. Amacım üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değil.

   Hayatımıza kattıklarının yanında, götürdüklerinin de  hesabını yapmanın derdindeyim. Duygu dünyamızı alt üst eden bir  terörden bahsediyorum.

Karşı duracak enerjiniz, iradeniz, inancınız varsa sizi  tebrik etmeme izin verin…