Açıklamada; “ Her yılın ekim ayının ilk pazartesi mimarlık günü olarak belirlenmiştir. Ekimin ilk haftası da mimarlık haftasıdır. Mimarlar, serbest çalışan, kamu ve ücretli gibi hayatımızın çeşitli alanlarında kent için hizmet vermektedirler.Mimarlık, sadece yapı ile sınırlı olmanın ötesinde bir anlam taşır, geniş bir alanla ilişkilidir. Kültür, tarih, ekonomi, imar gibi etkenleri inceleyerek şehrin oluşumuna yön veren, sosyal, barınma, kültürel alanlar oluşturan, özel mekan alanları yaratan, kamu yararı düşünen, ilkeli kişilerdir mimarlar.Son yıllarda tüm dünya uygarlıkların, yapılı, doğal ve kültürel çevrenin geleceğinin; iklim değişikliği, çevre sorunları, savaş ve çatışma, sömürü, açlık, yoksulluk, eşitsizlik ve ayrımcılık gibi nedenlerle çok açık tehdit altındayken Mimarlara daha fazla iş düşüyor. Gerek mevcut yapı alanlarında gerekse de yeni yapılanma alanlarında çevreyi tahrip etmeyen, sorgulanarak sınanmış sağlıklı yapılaşma politikalarının top yekun uygulanması ile ortaya çıkacak irili ufaklı etkilerin, yalnızca yapı ölçeğinde değil, küresel ölçekte yaşamın sürekliliğine olumlu katkı değeri taşıması gerektiğini, daha iyi bir dünya için kimi sorunlara ve mimarlığın sorumluluklarına önemle vurgulamak gerek. Dolayısıyla;sosyal, kültürel, siyasal gelenek ve yaşam tarzlarına sahip insanların bir arada yaşadığı kentlerimiz, günümüzde dayanışma yerine ayrışmanın mekanı haline getirilmektedir. En temel insan haklarına erişimin önünde bizzat engel olmaya başlayan kentler, ekonomik büyüme ve ekolojik müdahaleler nedeniyle çok kapsamlı, çok katmanlı sorunları olan ‘küresel bir şantiye’ haline dönüşmüştür. Yıkımın ve plansız yatırımların şantiyesi haline gelen ülkemizde; inşaat, madencilik ve tarım gibi sektörlerde güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle çok sayıda çalışan hayatını kaybetmiştir ve kaybediyor. Dünyamızda yaşanan olumsuz değişimlere ancak kültürel, doğal, çevresel kaynakların korunması, yapılı çevrenin bilimsel şehircilik ilkelerine ve planlama süreçlerine bağlı, kamu yararını gözeten politikalar çerçevesinde üretilmesi yoluyla karşı koymak mümkün olacaktır. Sözgelimi, son günlerde deprem kendini hatırlatırken ülke olarak ne kadar hazırlıksız olduğumuz gözlemlenmiştir. Yalova, depremi yaşayan bir kent olarak mevcut yapı stokunun yeni bir deprem ile vereceği sınav tartışılmalıdır. 1999 depremi öncesi inşa edilen yapıların 'karot' değerleri günümüz deprem yönetmeliklerine uygun mu? Değil ise bunlara ilişkin ne gibi önlemlerin alınması gerekir? Konuya ilişkin olarak, bir yandan ‘’dönüşüm yasası’’ yürürlüğe girerken bir yandan da ‘’imar barışı’’ gibi kaçak yapılaşmayı meşrulaştıran yasa düzenlemelerinin çıkması ironik ve üzücüdür. Unutulmamalıdır ki yapıları güvenli yapan en önemli faktörler, mühendislik, mimarlık, bilim, bilgi ve birikimidir.İnsan hayatını önemine vurgu yapan ‘’dönüşüm yasası’’ kentlerin gayrimenkul değerlerinin en uçuk olan bölgelerinde hayata geçiyor( bağdat caddesi gibi) ancak ‘’kenar mahalle’’lerde ve Yalova’da neden uygulanamıyor? İnsan hayatı gayrimenkul değerle mi ölçülmelidir?”

“Kentlere, bilime ve meslek ilkelerine aykırı uygulamalara ve savaşa karşı, toplumsal kültürün gelişmesi ve sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması için bilimsel ve mesleki mücadeleye devam etmekte kararlı olduğumuzu bir kez daha Yalova kamuoyuna bildirmekteyiz. Eşitliğe dayalı, temel insan hak ve özgürlüklerinin tanınmasında hiçbir ayrım, mahrumiyet ve kısıtlamanın yaşanmadığı sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkının korunması konusundaki sorumluluğumuzu yerine getirmek üzere mesleki deneyim, birikim ve bilgimizi daha iyi bir Dünya için kullanmaya kararlıyız. Dünyamızın, bölgemizin, ülkemizin, kentlerimizin, mesleğimizin ve yaşama hakkımızın tehdit altında olduğu bu zorlu dönemde, meslektaşlarımızı dayanışmamızı güçlendirmeye çağırıyor; Uygar ve esenlikli bir gelecek dileğiyle meslektaşlarımızın ve toplumumuzun Dünya Mimarlık Günü’nü kutluyoruz.” Denildi.