İl ve ilçe teşkilatlarının yoğun ilgi gösterdiği konferans başından sonuna büyük bir dikkatle takip edildi. İlk olarak kürsüye gelen Yalova SP Merkez İlçe Başkanı Necmettin Harputluoğlu, "Bizler İlçe Başkanlığı olarak üzerimize düşen görevleri hakkıyla yerine getirebilmek için, tüm zamanı fırsata çevirerek canla başla çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz. Biz vefatının seneyi devriyesini bu günlerde idrak ettiğimiz Hocamız, Prof. Dr. Necmeddin Erbakan gibi, sorulduğunda ardımızdan, "Malıyla Canıyla Cihan Edenlerdendi" denilebilsin diye çalışanlardanız. Rabbim davasına sadık olanlardan eylesin. Rabbim davasına hakkıylahizmet edenlerden eylesin" dedi. Yalova SP İl Başkanı Celal Korkmaz, ‘’Bu ve benzeri konferansların tüm teşkilat mensupları için önemli bir bilgilenme fırsatıdır. Bu nedenle konferansta paylaşılan önemli bilgilerin milletimizin her bir ferdine en uygun biçimde anlatılarak bu önemli ve büyük gerçekleri mutlaka görmeleri için üzerimize düşen vatandaşlık ve kardeşlik vazifesini hakkını vererek yapmalıyız. Katılımlar için tüm teşkilat mensuplarına teşekkür ederim "dedi. Son olarak kürsüye Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, ‘’ Türkiye'mizde meydana gelen olayları anlamak için öncelikle dünyada neler olduğunu anlamamız, doğru ve tutarlı analiz etmemiz gerekir. Doğru analiz doğru noktadan bakılarak, doğru referans kaynakları ile yapılabilir. Milli Görüş 43 yıllık siyasi geleneğinde daima aynı doğru referansları kullandığı için öngörüleri daima tutarlı olmuştur’’dedi. Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, çevrede gelişen hadiselerle ilgili tahlil ve tespitlerden sonra Saadet Partisi – Milli Görüş'ün çözüm önerilerini şöyle sıraladı; "Türkiye'ye gelince; malumunuz olduğu üzere AKP hükümeti iktidarda 10. yılını doldurmuştur. AKP hükümetini ve icraatlarını değerlendirmeden önce müsaadenizle, AKP'nin ortaya çıkış ve iktidara geliş sürecine biraz değinmek istiyorum. Kurulduğu yıllardan itibaren Refah Partisi, çok başarılı bir süreç geçirmiş önce meclise girmiş, sonra başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye nüfusunun % 65'inin yaşadığı belediyeleri kazanarak efsane hizmetler gerçekleştirmiştir. Ardından 1995 yılında gerçekleştirilen seçimlerde en büyük parti olmayı başarmıştır. Ve 1996-97 yıllarında Refah-Yol Hükümetiyle iktidara gelmiştir.Efsane hizmetler 11 ay gibi kısa bir sürede muhteşem icraatlar yaparak, toplumun bütün kesimlerini zam yapmadan ve vergi koymadan ekonomik anlamda rahatlatmış. Ülke ekonomisini düze çıkarıp denk bütçe yapmış. Müslüman ülkelerle ticari ve siyasi münasebetleri artırmış ve nihayetinde Yeni Bir Dünya'nın temeli olacak D-8'leri kurmuştur. Bu arada, 54. Hükümetin efsane Başbakanı merhum Erbakan hocamızırahmetle anmadan geçemeyeceğim. Allah kendilerinden razı olsun ve makamını ali eylesin. Ayrıca hocamızla birlikte mücadele eden bütün ağabeylerimize de şükranlarımı sunuyorum’ dedi.Aydın, ‘ Gerçekleştirilen bütün bu efsane hizmetler, hem kendilerini dünyanın efendisi sayanları hem de onların yerli işbirlikçilerini rahatsız etmiş ve Refah Partisine kendi tabirleriyle bir postmodern müdahale yapılmıştır. Bu müdahalenin ardından Refah Partisi kapatılmış merhumErbakan hocamıza da siyasi yasak getirilmiştir. Daha sonra kurulan Fazilet Partisi de aynı akıbete uğramış ve milli görüş hareketinde büyük bir bölünmeye sebebiyet verilmiştir.Bu müdahale sonrası, aynı hedefe matuf çeşitli koalisyon hükümetleri kurulmuş ve bu hükümetler, bir taraftan insan hakları ve inanç hürriyeti açısından büyük baskılar ve engeller uygulamış, diğer taraftan ülkenin ekonomisini tam bir çöküşün içine sokmuşlardır. Bu koalisyon hükümetlerinin uyguladıkları baskıcı ve yasakçı uygulamalar, sebep oldukları ekonomik krizler ve birbirleri arasındaki uyumsuz ve iş bilmez tavırları milletimizi sosyal bir patlamanın eşiğine getirmiştir.Böyle bir süreçte milli görüşten ayrılma, gençlik, yenilikçilik ve değişim merkezli bir iddia ile bugünkü iktidar partisi ortayaçıkmıştır. Bu yeni oluşumun ilk mesajı, o güne kadar bağlı oldukları çizgiyi artık benimsemediklerini, terk ettiklerini ilan etmek olmuştur. Bunu "Milli Görüş Gömleğini Çıkardık" sözleri ile ifade etmişlerdir; Böylece, "Önce Ahlak ve Maneviyat" söylemini bıraktıklarını, ekonomide "faizi bir dünya gerçeği olarak gördüklerini" ve "Kendi Gücü ileKalkınma ve Sanayileşme" politikalarından vazgeçtiklerini, "Şahsiyetli bir Dış Politika ve İslam Birliği" idealini terk ettiklerini bütün dünyaya ilan etmiş oldular. Ortaya çıkan bu parti aynı zamanda kendisi için yeni bir siyasi çizgi de belirlemiştir. "Muhafazakâr Demokrat" diye telaffuz ettikleri bu siyasi çizgi için bir de siyasi strateji belirlemişlerdir’ dedi. Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, ‘ Stratejilerinin özetini ifade eden "reel politik" ifadesinin ana belirleyici hususları olarak da şunları belirlemişlerdir:1. Avrupa Birliği bir medeniyet projesidir ve AB iyeliği vazgeçilmez hedefimizdir;2. Amerika ve İsrail dünyanın gerçekleridirler ve stratejikmüttefiklerimizdirler.3. Faizci Kapitalist nizam dünya gerçeğidir ve biz bu ekonomik nizam çerçevesinde ekonomimizi şekillendireceğiz.Bu temeller üzerine bina ettikleri siyasetleriyle gerek konjonktürün lehlerine olması ve onların bunu iyi kullanmaları gerekse muhalefetin üzerine düşeni gerektiği gibi yapamamasının sonucu olarak iktidarlarında 10 yılı aşmayı başarmışlardır. Bu 10 yıllık iktidarlarında yaptıkları icraatları özetle değerlendirecek olursak, öncelikle ifade etmemiz gerekir ki; AKP'nin idareci takımı milli görüş kökenli ve ülke idaresi konusunda iyi niyetli olsa bile yeni siyasi çizgilerinde ABD, İsrail ve AB eksenli bir stratejiyi kabul etmeleri, bütün bu iyi niyetlerine rağmen onları yanlış yapmaya mecbur etmiştir. Çünkü karşı tarafın mahareti bu tarafın iyi niyetinden çok büyüktür. Bütün eksikliklerine, aksayan ve yanlış yürütülen süreçlerine rağmen anayasa referandumu ve askeri vesayeti gidermeye yönelik adımlar insanımız tarafından müspet algılanmıştır. Darbe ve darbelerle mücadele süreci hükümeti de tatmin etmese bile müspet icraat olara zihinlere yerleşmiştir. Duble yollar, otobanlar, tüneller, yeni havalimanları, hızlı tren uygulaması, hastaneler, adliye binaları, toplu konutlar gibi icraatlar halkımız tarafından beğeni toplamış durumdadır. SSK ve BAĞKUR'un birleşmesi ve bunun sonucu olarak bütün hastanelerin herkese kullandırılması yine halkın beğenisini alan icraatlardandır.İmam - Hatip Okullarının yeniden hem ortaokul olarak hem deüniversiteye giriş imkanı ve TOKİ marifetiyle ilçelerin bile büyük çoğunluğunda konutların yapılması insanımızın beğenisini kazmamış icraatlardandır. Müsbet algılanan icraatları, vaktinde ve yeterli yapılmamış olmalarını, bir fayda verirken birçok zarara sebebiyet vermelerini, olması gerekenin çok çok altında olmalarını ve daha da ötesi pansuman tedbir olmalarını bir tarafa koyarak ifade etmeye çalıştık. Bu müspet icraatların hepsi hayatı rahatlatan, göze hitap eden gelişmelerdir. Fakat her şey bıçak sırtında ve pamuk ipliğine bağlı durumdadır. Bu dönemde ekonomi bütünü ile borca endeksli olup üretime dönük yatırımlardan yoksun hale getirilmiştir. Dış mihraklar şimdi, suni olarak oluşturdukları ekonomik dengeyi AKP iktidarına karşı silah olarak kullanmaktadırlar. Ekonomi halkımızı, her insanımızı bire bir ilgilendiren çok önemli bir konudur. Ama iktidar ekonomik sıkıntıları gündemden düşürmek için suni gündemler oluşturmakta ve parlamentoda grubu bulunan partilerle basit polemiklerle gündemi meşgul etmektedir.Giderek artan borç yükü, ödenen yüksek faizler, her yıl büyüyen dış ticaret açığı ve cari açığa rağmen, doların çok düşük seviyede tutulması, sadece Türkiye'yi tehdit içindir. Üretime hiç kaynak ayırmadan, borca dayalı ekonomi ile ülkenin nasıl kalkınacağı ve güçleneceği konusunda ise hiçbir fikir beyan etmemektedirler. Devamlı olarak borç ödüyoruz, ödenen faizler yıllık 50 milyar dolar civarında. Kalkınıyoruz deniliyor ama ödenen faizler milli gelirdeki artışın iki mislinden fazla. Yani, paradan para kazananlar daha dazenginleşip, servetleri artarken, halkın gelir seviyesi sabit kalıyor. Milletin cebi yerine faize akan hortumlarher yıl bütçenin önemli bir bölümü faize ayrılmaktadır. Mesela; 2011 yılında faize 42.2 Milyar TL, 2012 yılında ise 48.4 Milyar TL ödendi. Evet bu fakir millet 2012 yılında faize 48.4 milyar TL ödedi. Memur maaşlarına veya emekli aylıklarına ya da işçi ücretlerine yapılacak artışta % 3'mü olsun yoksa % 3.5'mü olsun hesabını yapan iktidar rantiyecilere AKP'nin iktidarda olduğu 10 yıl içinde ise faize 498.2 milyar TL ödenmiştir. Başbakanımız konuşmalarında 2002'de IMF'ye olan 23.5 milyar dolarlık borcumuzun 2012'de 900 milyon dolara düşürüldüğünü söyleye dursun, Türkiye'nin Toplam borcu 9 yıllık AKP iktidarı döneminde ( 2002-2011 yılları) 232.1 milyar dolar'dan 536.2 milyar dolara yükselmiştir. Yani304.1 milyar dolar artmıştır. Türkiye'de devlet borçludur, şirketler borçludur, fertler borçludur. Peki, Türkiye bu borçları nasıl çeviriyor? Yeni Borçlar alarak. Yani vadesi gelen borcu ödemek için yeni borçlar alınıyor. Türkiye 2012 yılında 123.6 Milyar İç Borç (ana para ve faiz) ödemiştir. 2013 yılında ise 166.2 milyar TL İç Borç (ana para ve faiz) ödemesi yapacaktır.2016 yılı sonuna kadar toplam 647.0 milyar TL iç borçödemesi yapılacaktır. Bu borç ödemeleri yeni borçlar alınarakyapılmaktadır. Biz Saadet Partisi olarak diyoruz ki, "borcu borçla ödeme" günü kurtarma politikasıdır. Ekonomide diğer önemli bir gösterge ise bütçedir. 2012 yılı bütçe gerçekleşmeleri 15 Ocak 2013'de açıklandı. 21.1 milyar TL olması öngörülen bütçe açığı 28.8 milyar TL olarak gerçekleşti. Yani öngörülen açığın % 36 fazlası bir açık oluştu. Bakınız Aralık 2012'de 2013 yılı bütçesi TBMM görüşülüp kabul edildi. 404 milyar TL'lık bütçenin 34 milyar TL açığı var. Bütçenin 53 milyar TL'si Faize ayrılmış. Yani 2013 yılı bütçesi de bir borç ve faiz bütçesidir. Yatırımlara ise sadece 33.5 milyar TL ayrılmış.İktidarın övünerek bahsettiği büyüme oranının artışında kayda değer bir fark, bir artış olmamıştır. Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca büyüme hızı ortalaması % 5'tir. 10 yıllık AKP iktidarındaki büyüme oranı da % 5.1 kadardır. OECD Türkiye'nin 2012'de % 3, IMF de % 2.2 büyümesini öngörüyordu. 3. çeyrek Büyüme rakamları bu kuruluşlarıteyit eder gibi. Demek ki yabancılar Türk ekonomisini bu hükümetten daha iyi takip ediyorlar. Hükümetin övündüğü diğer bir husus ise enflasyondur. Ancak hükümet2011 yılında orta vadeli programda (OVP) revizyon yapmış ve % 5 olarak öngörülen 2012 yılı enflasyonunu (TÜFE) önce % 5.2' ye üç ay sonra ise % 7.4'eyükseltmişti. 2012'de enflasyon % 6.2 oldu. Bu demektir ki, başlangıç hedefe göre % 20 sapma var. Yani bu iktidar bir yıl değil 3 ay sonrasını bile göremiyor. Üstelik enflasyon kaleminde doğalgaz gibi elektrik gibi temel ihtiyaçlar bulunmamaktadır. Temel ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar enflasyonu katlamaktadır.* Ekim 2012'de Doğalgaza 1 yılda % 29 zam geldi.* Yine Elektriğe 1 yılda % 19 zam geldi.* Gıda maddelerine gelen zamlar birbirini takip ediyor ve bu durum bazıları tarafından gayet normal karşılanıyor.Ekonomideki diğer bir önemli gösterge ise cari açıktır. Türkiye'nin dış ticareti sürekli açık vermektedir. Son yıllarda artan dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak oluşan cari açık tehlike sinyalleri veriyor. Türkiye'nin 2012 yılının Kasım ayı dahil ihracatı 140 milyar dolar, ithalatı 216.8 milyar dolardır. 2012 yılındaki bu cari açık 2011 yılındaki - 77.1 milyar dolarlık cari açıktan düşük olsa da yine çok yüksek bir değerdir ve ekonomide büyük bir kırılganlık oluşturur. Türk ekonomisi bir anda krize girebilir. Rakamları değil, zihniyeti revize edin, hükümet ekonomik gerçeklerin farkına varmış ancak bu olumsuz tabloyu hedefleri ve rakamları revize ederek gerçekleştirmeyi düşünmektedir. Biz de diyoruz ki rakamları revize etmekle bu iş olmaz, hükümeti revize gerekir. Ekonomi yönetiminde revizyon gerekir. Ehil olmayanlar gider, ehil olanlar bu işten anlayanlar gelir. Bu da başarılamazsazihniyet revize edilmelidir. Ekonomide tablonun halka yansıması en fazla işsizlik olarak olmaktadır. 2012 yılı Haziran ayında % 8.0 olan işsizlik oranı Temmuz ayında % 8.4' e, Ağustos ayında %8.8 ve Eylül 2012'de % 9.1'e yükselmiştir. Ekim 2012'de de % 9.1 olmuştur. Şunu hemen belirtelim kibüyüme oranının azaldığı bu aylarda İşsizlik oranının artışı tabii bir durumdur. İş bulmadan umudunu kesenler ile gizli işsizler de buna ilave edilirse rakamın çok daha yüksek olacağı açıktır. İşsizlik oranının yükselmesi milletimiz adına bizleriendişelendirmektedir. Tarım sektörünün ve İnşaat sektörünün en canlı olduğu aylarda artış göstererek % 9.1 olan işsizlik oranının kış aylarında daha da yüksek olacağı açıktır. Bu ise hane halkını daha fazla borçlanmaya itecektir.Sadece işsizlerimiz değil, çiftçi, işçi, memur, emekli, esnaf hepsi sıkıntılıdır. Borcunu ödeyemeyen kredi kartı ve bireysel kredi borçlularının sayısına bakarsanız milletin ne durumda olduğunu anlarsınız. TCMB verilerine göre, 2008'de ferdi kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 330.000 iken bu sayı yıllar itibariyle yükselmiş ve 2012'nin Ocak-Ekim döneminde yani 2012'nin 10. Ayında 912.000'e çıkmıştır. Bu artış trendi devam ederse yılsonunda 1.000.000'nu çok geçeceğe benziyor. Hane halkı gibi sektörlerimiz de sıkıntı yaşamaktadır. Bunu en fazla hisseden sektör tarım sektörü olmuştur. Ürünün değil de tarlanın desteklenmesi, tarlaların ekilmemesine dolayısıyla tarımın yok olmasına sebebiyet vermiştir. Kotalar ve fiyat gerilemeleri pancarı durdurmuş, yanlış politikalar da çay, fındık ve pamuk üreticisiniperişan etmiştir. Yine yanlış politikalar sonucu et ve canlı hayvan ihraç eden bir ülke iken, şimdi ithal eden konuma düştük.Türkiye'ye her türlü bitkisel ürün, buğday, pirinç, pamuk, mısır, soya fasulyesi v.b. ithal ediliyor. -Önce canlı hayvan ve et ithalatı yapıldı. Hayvancılık çökertildi. Şimdi saman-sap ithalatı yapılıyor. Yetiştiricilerimizden dinliyoruz. Basınımızdan okuyoruz ve duyuyoruz. Saman fiyatları gün geçtikçe yükseliyor. "Sakla samanı gelir zamanı" diyoruz ama Türk çiftçisinin satacağı samanı da yok. Buna rağmen Fransa Hükümeti Tarım Bakanımıza geçtiğimiz ay "Şövalye Liyakat Nişanı" verdi. Niçin? Türk tarımını geliştirdiği için mi, yoksa bu hale düşürdüğü için mi? Sebebi her halde bir gazetecimizin dediği gibi, 2010-2012 yıllarında Türkiye'nin Fransa'dan ithal ettiği 250 milyon dolarlık et ve canlı hayvan ithalatı olsa gerek. Yine IMF direktifleri doğrultusunda ülkenin bütün varlıkları tek tek özelleştirilmiş, özelleştirmeler ise peşkeşe dönüşmüştür. Dünyada hiçbir ülke, stratejik tesislerini, (petro-kimya tesisleri, demir - çelik, GSM telefon operatörleri, bankacılık sistemini ve daha birçok tesisi) bu tarzda özelleştirilmemiştir; Bizim yaptığımız ise bütün tesislerimizi adeta gözü kapalı olarak başka ülkelere devretmek olmuştur. Özelleştirmelerden elde edilen gelirle de bütçe açıklarıkapatılmaya çalışılmıştır. Anadolu'da özelleştirilen fabrikaların tamamına yakını kapanmış, arsalarından rant sağlanmıştır. Yeniden hortlayan terörün önlenmesinde, Doğu ve Güneydoğu'da yeni istihdam sahaları oluşturacak sanayi yatırımları konusunda hiçbir adım atılamamıştır. İç göç, kabul edilemez boyutlara ulaşmış, Batı Anadolu'da nüfusyoğunluğu artarken Orta ve Doğu Anadolu boşalmıştır. Yeni yatırımlar da yapılmadığı için işsizlik hızla artıyor. Böylece kapkaççılık ve hırsızlık hadiselerinde büyük bir artış gözleniyor. Göç sebebi ile büyük şehirlerin nüfusu hızla artıyor, yeni gettolar oluşuyor. Bu ise sosyal hayatı olumsuz etkiliyor. Şeklen dindarlık artıyor görünse de büyük bir ahlaki yozlaşma yaşanıyor. Ahlaki ve Manevi değerlerin içi boşaltılıyor. Diziler ve uygunsuz programlar sebebiyle büyük bir manevi tahribat yaşanıyor. Medeniyetler arası diyalog çerçevesinde, hiçbir Hıristiyan'ın yaşamadığı yerlerde, Dinler Bahçesi adı altında Camilerin yanında, cemaatsiz Kilise ve Havra açılmıştır. Vakıflar Kanununda yapılan değişiklikle azınlık vakıflarına birtakım haklar tanınmıştır; böyleceülkemiz, başımıza hangi badireler açacağını bilmediğimiz bir mecraya sokulmuştur. Mahalli idarelerde de durum pek iç açıcı değildir. Elbette bazı şehirlerde takdir toplayan hizmetler yapılıyor. Fakat belediyeler, israf ve yolsuzluklarla büyük bir borç batağına saplanmış bulunuyor. Şehirlerin görünümünü, yaşanabilirliğini ve estetiğini (!) artırmak için gündeme getirilen "Kentsel Dönüşüm" projeleri, birçok yerdeyüksek binaların inşasına imkân vererek birilerine rant sağlamanın vesilesi haline getirildi. Belediye seçimlerinde adaydan çok Başbakanın posterleri sokakları süslediği için, Belediye yönetimi adeta halktan koptu; şikâyetlerin veproblemlerin yetkili mercilere iletilmesi güçleşti ve hoşkarşılanmamaya başladı. Maalesef milli görüş geleneğinden gelen ve geçmişte güzel projelere imza atanlar değişti, bir atalet ve duyarsızlık dönemi başladı. Durumu özetleyecek olursak bu on yıllık süreçte aslında üç şey oldu; Manevi tahribat, ekonomik yıkım, Dış politika faciası Elbette "Bu böyle gitmez!" Buna son vermek, farklı bakış açısına sahipolmakla mümkündür. Saadet Partisi, buna sahip yegane parti olduğu için yılmadan, durmadan ve usanmadan çalışmaktadır.Muhterem kardeşlerim, Türkiye'de ve dünyada cereyan eden bütün bu hadiseleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde gerçeğin aslında bize gösterildiği gibi olmadığını, müspet gelişmeler olmakla beraber genel gidişatın menfi olduğunu görmekteyiz. Yine görmekteyiz ki, meselelerin çözümü içinsadece iyi niyet yeterli değildir. Yanlış ve menfi gidişatın durdurulması müspet gelişmelerin de hedefine ulaştırılması gerekmektedir. Yani insanlığın saadetinin temin edilmesi gerekmektedir. İnsanlığın saadeti için partimizin ambleminde de yıldızlarla işaret ediliği üzere 5 şeye ihtiyaç vardır:1. Huzur, barış ve güvenlik.2. İnsan hakları ve hürriyetleri3. Adalet: hürriyetlerin çatıştığı yerde hudutların adaletle çizilmesi4. Refah5. İzzet, şeref ve onurİnsanlığın saadeti için bu beş şart gerekli ve yeterlidir. Bu şartlar ise ancak Milli Görüşle temin edilebilir. Çünkü; Milli görüş hakkı üstün tutan görüştür. Milli Görüş kimyası itibariyle üç temel esastan oluşmuştur;1. Maneviyatçı olmak. Menfaatçı ve materyalist olmayıp ahirete inanmak.2. Kaba kuvveti değil hakkı üstün tutmak3. Nefse esareti değil nefis terbiyesini esas almakMilli Görüşün temeli, sevgi ve şefkattir. Gayesi ise, bütün insanlığın saadetidir. Bunun için milli görüşün düzeni; sömürü düzeni değil, herkese hakkını veren "Adil Bir Düzen"dir’ dedi. Hedeflerin gerçekleştirilmesi için somut adımlara ihtiyaç olduğunu belirtten Aydın,’ Saadet Partimizin iktidarında;1. Ahlaki ve Manevi değerlerimizin ihyası en öncelikli meselemiz olacaktır. Aile yapımızın güçlendirilmesi, eğitimin ahlaki ve manevi temellere dayandırılması, uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların önlenmesi için özel projeler ele alınacaktır. Çağımızda, TV ve internet aşılması zor problemleri beraberinde getirmektedir. Elbette atılacak adımlar,zorbalık ve baskı ile değil, sevdirerek gerçekleştirilecektir.Yeri geldiğinde elbette zecri tedbirlere de başvurulacaktır.Uyuşturucu ile mücadele, okul çevrelerinde alkollü içki satışının engellenmesi, toplumun ahlaki değerlerini zayıflatan dizilerin RTÜK vasıtasız engellenmesi v.b. tedbirler alınacaktır. AB'nin çürümüş ve kendi toplumunu bile ifsat eden değerlerine itibar edilmeyecektir. 2. Ekonomide, kendi gücümüzle kalkınma esas hedefimiz olacaktır.* Sanayileşme ciddi olarak ele alınacak özel sektöre, ihtiyaç halinde, faizsiz kredi imkânları tanınacak.* Sanayinin yaygın olmasına, her ilim sanayi yatırımlarından pay almasına çalışılırdı.* Özel sektörün girmediği illere ve sektörlere, devlet eliyle yatırım götürülecektir; yani devlet yeniden sanayileşmede aktif rol üstlenecektir.* Staretejik ve yüksek teknoloji yatırımlarına öncelik verilecektir.* İthal ikamesi, bir strateji olarak, benimsenecektir.* Tarım ve hayvancılık en ileri seviyede desteklenecek, ekilmeyen bir karış toprak, değerlendirilmeyen mer'a kalmayacaktır.* Bu kapsamda, tütün ekimine yeniden başlanacak, fındık, çay ve pancar özellikle desteklenecektir.* Yabancı sermaye, yeni yatırım yapmak, yeni istihdam sağlamak ve ihracata katkı yapmak şartı ile desteklenecektir.* Borç alma yerine, geçmiş Milli Görüş iktidarlarında olduğu gibi, kaynak paketleri hazırlanacaktır.* Denk bütçe, gerçekleştirilmesi elzem olan bir hedef olacaktır.* Mili Gelirin adil dağılımına özen gösterilecek, yani asgari ücret başta olmak üzere, çalışanların geliri hızla artırılacaktır.* Bu artış, bizatihi ekonominin canlanmasının temel dinamiği olacaktır.3. Dış politikadaki hedeflerimiz "şahsiyetli bir dış politika" yürütmektir. Hiçbir ülke veya topluluğun taşeronluğuna tevessül edilmeyecektir. Bu sebeple bütün ülkelerle, AB, ABD, Rusya, Çin vs başta olmak üzere, karşılıklı anlayış ve paylaşım çerçevesinde politikalar oluşturulacaktır. Bu güne kadar ezilen ve sömürülen ülkelerle, özellikle İslam ülkeleri ile, işbirliğimiz güçlendirilecektir. Bu kapsamda başta D-8 ler olmak üzere İslam Birliğinin hayata geçirilmesine büyük önem verilecektir.Bütün bu ifade edilen şeylerin gerçekleştiricisi de SaadetPartimizdir. İnşallah çok büyük gayretle çalışarak önümüzdeki süreçte Saadet Partimizi önce yerelde sonra da genelde iktidara taşıyacağız. Sorunların daha derin, çözümün ise daha fazla hassasiyet istediği bir dönemde; geleceğimizi kaybettiren uygulamalardan millet lehine gelişmebeklemek imkansızdır. Olayları millet lehine çevirecek bakış açısı, kuklayı değil kuklacıyı hedef almakla mümkündür. Çünkü, günümüzde işgaller artık sinsice zihinlerde yapılıyor. Zihinler işgal edilerek demokrasi, özgürlük, barış, kardeşlik gibi kavramların içi boşlatılarak, adeta kurdun üzerine giydirilen kuzu postu gibi kavramlar eşliğinde zihinler işgalediliyor. İşte bu tarihi dönüm noktasında, Saadet Partisi ülkemizi teminatı olmaktadır’ dedi. Saadet Partisi’nin özgür ve hak sahibi olarak doğanların, ölünceye kadar hak ve özgürlüklerini kullanabilmesinin teminatını olduğunu söyleyen Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, ‘Terörün gündelik hayatımızın bir parçası haline gelmesi değil, önce doğru bir teşhis, sonra kökten bir tedavi ile ülke evlatlarının hepsinin barış ve huzurunun teminatıdır. İnsanların referanslarıyla değil, performanslarıyla yükseldiği bir Türkiye'nin teminatıdır. Vatandaşın cebine göz diken ve sofrasındaki lokmasını almaya çalışan değil, kaynakları iyi kullanan, yatırımı ve üretimi kolaylaştıran; haksız vergilerin değil, adil bir ekonomik düzenin teminatıdır. Sürekli borç alarak dışa bağımlı hale gelen değil, çalışkan kadroları ile kendi gücüyle kalkınmanın ve dışa bağımlılıktan kurtulmasının teminatıdır. Ülkeyi yönetenlerin haksız kazançlarının arttığı değil, ahlaki ve manevi kalkınmayı sağlayarak rüşvetin kökünden kazındığı bir ülkenin teminatıdır. Gençlerinin iş bulma ve iyi bir meslek sahibi olma endişesi taşıyan bir ülke değil, geleceğe güvenle baktığı bir ülkenin teminatıdır. Unutmamak gerekir ki; kuvvet ve kudret sahibi Cenab-ı Hakk'tır ve tevfik Allah'tandır’ dedi