Hakk; Mühür, Hakkậk; mühürcü, mühür kesen

Mühür; Dünya üzerinde tüm uygarlıklarda kullanılmış ve önem arz etmiştir.

İnsanlığın hayatına Neolitik (Yeni) Çağ ile birlikte girmiştir. İnsanlar yerleşik döneme geçerken mülkiyetlerini, sahibi oldukları mal, eşya ve hayvanların sahibinin belli olması için mühür kullanırdı. Henüz yazı bulunmadığı için simgesel figür, hayvan deseni, çiçek deseni gibi desenler kullanılırdı.

İlk mühürler kilden yapılıp, ateşte pişirilerek sert ve dayanıklı hale getirilirdi. Çatalhöyük kazılarında bulunan mühürlerin baskı alanlarında, mitolojik sembollerin ve hikâyelerin kazındığı görülmüştür.

İnsanlığın mal birikiminin artması, ticaretin genişlemesi, sosyal-ekonomik düzenin oluşması, devlet olgusunun ortaya çıkması Mezopotamya’da yaklaşık MÖ dört bin yıllarında başlamıştır. Bu dönemden sora Mühür İnsanoğlunun hayatında önemli bir yer almıştır.

Bu dönemlerde Mühür bir olaya, belgeye, eşyaya önem ve değer kazandırmıştır. Mezopotamya, İran ve Anadolu da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan mühürlerin başta altın, gümüş, pirinç, demir, bronz gibi madenlerden ya da zümrüt, akik, yemen taşı, ametist, firuze, yemen taşı gibi kıymetli taşlardan yapıldığı görülmektedir.

Kralların, soyluların, beylerin kendilerine özel mühürleri olmuş, bu mühürlere toplumdaki önem ve nüfuzunu temsil eden simge ve desenler kazılmıştır. Mühre baktığınızda; mührün kime ait olduğu, unvanı, yaptığı işi, nüfuzu gibi bilgileri öğrenebiliyordunuz.

Mührün önem kazandığı dönemlerde, mühürcülük de önemli bir sanat, hüner ve güven isteyen bir meslek haline gelmiştir. Mühürcülük, Hakkâkçılık Osmanlıda ise başlı başına bir sanat olarak kabul edilmiştir. İtibarlı bir meslek olarak toplumda yerini almıştır. Zira bu mesleği icra edenler kabiliyet sahibi olmaları ile birlikte, asla sahtekârlık yapmayan, güvenilir insanlardı.

Mührün, sert bir malzeme üzerine estetik bir düzenle, ters ve okunabilecek büyüklükte, sabır, maharet, incelik ve dikkatle nakşedilmesi gerekiyordu. Her yapılan mührün bir kenarında mührü hazırlayan Hakkậk’ın ismi de kazınırdı. Yapılan her mührün kaydı tutulur, bu kayıt defterine ilk olarak mürekkebe batırılarak baskısı yapılır, kime yapıldığı, görevi ya da ne amaçla yaptırıldığı tarihi ile kaydedilirdi. Şahsi mühürler, vakıf mühürleri, resmi mühürler olarak tasnif edilirdi.

Mühürler her ne kadar şekil olarak benzerlik gösterse de bazı şekiller kullanarak farklılıkları obelirtilmştir. Mühr-i hümayun; Küçük oval şeklinde, kare veya köşeleri kesik kare (sekizgen). Vezir, beylerbeyi gibi üst düzey yöneticilerin mührü yuvarlak olurdu.

Mühürler bir santimetre karelik alan kaplayacak kadar boyutta olanından, üç santimetre karelik büyüklükte olanına kadar çeşitli ölçülerde yapılırdı. Küçücük alana beş altı kelime yazılan, Kuran-ı Kerim ayetleri, beyitler, ayrıca mührü süslemek için çiçek, sarmaşık kazınır, yazılar; sülüs, tậ’lik, nesih, reyhani gibi yazı çeşitlerinden biri kullanılarak hazırlanırdı.

Devletlerarası anlaşmalar, önemli evraklar, sadece gönderilen tarafından okunması gereken bilgiler, kim tarafından gönderildiğinin kanıtı için her zaman Mühürlenirdi. Hazine dairelerinin kilitleri güvenlik için mühürlenir, böylelikle habersiz açılmaması için önlem alınırdı.

Mührün siyasi ve toplumsal kullanım alanı ve önemi çok fazladır. Bunun yanı sıra Mühür edebiyatımızda, günlük konuşma dilimize, mecậzi kelimeler ve deyimler olarak ta girmiştir. Ağzı mühürlemek; Susmak, Konuşmamak… Sevdasını mühürlemek; başka sevdalara kalbini kapatmak, sevdasını tüm benliği ile hissetmek, davasına sahip çıkıp, vefalı olmak. Kalbi mühürlenmek; Hiçbir merhamet duygusunun kalmadığı, hiçbir iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin fayda etmediği kalp…

Evet, değerli okuyucularımız bu hafta da Rabbim bizleri “kalbi mühürlenenlerden değil, sevdası mühürlenenlerden eylesin” diyerek bitiriyoruz.

Sevgi, saygı ve mutlulukla kalın.