Hukuk devleti ve hukuka bağlı devlet yönetimi, keyfi devlet yönetiminin karşıtıdır. Hukuk Devleti, koyduğu kurala en başta kendi uyan, uymayanı da zorla uyduran devlettir. Bir hukuk devletinde, kamu erkini kullanan herkes egemenliğin mutlak sahibi ulusa, bağımsız mahkemeleri önünde hesap vermek zorundadır. Kürsü dokunulmazlığı hariç olmak üzere siyasi sorumluluk, ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bir devlet düzeninde ceza müeyyidesi, idare edilenler yanında, aynı koşullarda idare edenlere de uygulanabiliyorsa o devlet bir hukuk devletidir. Tüm etkinliklerinde hukukun üstünlüğü ilkesine ve yargı denetimine bağlı kalan devlet, hukuk devletidir.


Bazı kısıtlayıcı muafiyetler olmakla birlikte ülkemiz Anayasanın öngördüğü hukuk devleti ilkesini sağlamaktadır. Ancak, uygulamada önemli aksaklıklar olmuştur. Hala kollukta işkence yapıldığı, kötü muamelede bulunulduğu iddiaları vardır. TCK'nin ilerici karakteri göz ardı edilmiş, çağa uymayan bazı geleneksel davranışlar korunmuş, dayak kolluk güçleri sisteminden çıkarılamamış, dolayısıyla kişinin varlığını sürdürdüğü ortam şiddetten arındırılamamıştır. Bu, hukukun uygulanmasında gereken titizliğin gösterilmediğini, hukukun etkin kılınmadığını, böylece hukuk devletinden beklenen düzeyde uygulamaların gerçekleşmediğini göstermektedir.


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan devlet, gerek 1961 gerekse 1982 Anayasası açıkça göndermede bulunmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargısını kabul edinceye kadar söz konusu bu sözleşmeyi görmezlikten gelmiş, uygulamamıştır. Böylece kanun koyucu, kendi koyduğu kurala uymayarak Hukuk Devleti ilkesini ihlal etmiştir. Hukuk Devleti ilkesinin yaşaması ve yaşattırılması için siyasi iktidarın atacağı adımlar oldukça mühimdir. Zira idaresi hukuka bağlı olmayan devletin vatandaşlarının hukuka bağlı olmasını sağlamaya çalışmak boş bir hayalden ibarettir.