Mümin sıfatını haiz insan, Allaha, onun emir ve iradesine içten bağlı kimsedir. Başına gelenin de, varlık ve yokluğun da bir hikmetin gereği olduğu teslimiyeti içinde yaşar. Onun tevekküle yüklediği anlam şüphesiz bir güvendir. Bu durum onu başıboşluktan kurtaran yüce bir iradenin varlığına inanmaya götüren en önemli sebeptir. Eline geçene şükrederken, elinden çıkan için küfre savrulmaz. Zorlukları, aşılmaz denen engelleri, üstün bir sabır duygusuyla karşılar. Varlığa yenilmez, imkânlarla şımarmaz. Yokluk ve nice sıkıntıyı hayatın mukadder sınavı, tercihlerinin cüz’i iradesiyle örtüşen bir kader olduğunu hisseder.

   Bakışı yamulmamıştır. Çirkinliklere itirazı vardır. İyilik yapmak ve onu yaymayı ibadet şevkiyle yerine getirir. Çünkü bu, onun fıtratının yüklediği sorumluluktur. İman ettikten sonra ‘Salih Amel’i, imanın hayata katkısı olarak düşünür. Yüreğinin şefkatle harmanlanıp insani meziyetlerle donanması biricik gayesidir.

Ne varlığa sevinirim

Ne yokluğa yerinirim

Aşkın ile avunurum

Bana seni gerek seni…

  Dizelerinde ki gibi dupduru bir sevginin, takva ile hemhal oluşudur onun güveni. Sevgiyi zayi etmiş, kararmaya yüz tutmuş kalplere şifa cinsinden, yüzyıllar ötesinden bir ses, bir soluk, bir nefes olarak yorumlar bunu.

  Hayatı yönetebilme, eylemleri kontrol edebilme adına ‘’ fıtrat” insanının halini anlatıyor bu dizeler.

  Biliyor ve inanıyoruz ki, Allah, samimi söylenmiş sözleri gök kubbede ziyan etmiyor. Yüzyıllar geçse de kulaklarınıza çarpıp hakikati ifşa ediyor.

  Rafine edilmiş, süzgeç görmüş bu ince düşünüş tarzı, mümince bir yaşamın ziynetidir.

İnsanı diğer varlıklardan ayıran bu ruhsal zenginlik, Dünya’nın içinde bulunduğu manevi körlük ve vicdan fukaralığı illetinden kurtuluşunun reçetesidir.

  “Müminin ferasetinden sakının çünkü O Allah’ın nuruyla bakar” hadisi şerifiyle ufkumuza serilen hakikat budur aslında. Bakmakla görmek arasında fark, bakılan nesnenin, bakan tarafından ilahi fıtrata uygun okunmasıyla gerçekleşecektir. Bu bizim inancımızda yaratılışa ve varoluş gerçeğine uygun bir “emek” sayıldığından, ibadet olarak kayda değer bir niteliğe kavuşur ve Salih olarak tarif edilir.

  Bu bakıştan anlamlı eylem devşiren mümin, insanlık değerlerine katkısı sebebiyle ilahi övgüye layık olma çabasıyla yaşar.

SİLAHLARI BUZLASAKTA MI SAKLASAK!

  TV ekranlarında izlediğimiz dizi ve filmlerde sigara ve içkinin buzlandırılma şeklinde gösterilmesi çok uygun ve aslında özlediğimiz bir karardı. Şükür ki gerçekleşti. Ne var ki, özellikle son zamanlarda gittikçe artan ve toplumsal bir problem olma sıfatını çoktan hak etmiş(!) bireysel silahlanma konusu ise kayda değer bir dirençle karşılaşmadı maalesef. Bu yüzdendir ki, nice insanın canı yandı ve hayatı söndürüldü.

  Neredeyse senaryosunda silah olmayan bir dizi ya da film yok gibi. Nereye baksanız eller tetikte. Şiddet içerikli diziler reyting şampiyonu(!) desem haksız sayılmam hani. Kadehi, içkiyi, sigarayı buzlayarak gösteren kardeşler…

  Silahı neden gözümüze sokuyorsunuz demek zorunda kaldığım için üzgün değilim.

DİYANETTEN SİGARA YAPTIRIMI

  Zararlı alışkanlıklar konusunda toplumu aydınlatmak ve rehberlik etmek konumunda olan kıymetli hocalarımız imamlarımız elbetteki aynı duyarlı yaklaşımı sigara konusunda da göstermek durumundalar. Yani hutbede sigaranın zararlarını okuyup dışarıda içmenin mantığı var mı? Tabii yok. Diyanetin sigara içen görevlileri hacca ve umreye götürmemekle ilgili yaptırım kararını destekliyor bir özeleştiri olması bakımından da anlamlı buluyorum.