İlke, bilimsel yöntemde nesnel gerçeğin belirgin özelliklerinin ve yasaların genelleştirilmesi ile elde edilen ve insana hem teorik çalışmalarında hem de uygulama faaliyetlerinde yol gösteren genel dayanak noktası olarak tanımlanıyor. Ülkü ise ardından koşulan, uğruna çalışılan, ulaşılmak istenen yüce amaçtır denebilir.

İlkeler düşünce binamızı, misyon ve vizyonlarımızı ayakta tutan kolonlar gibidir. Ülkülerimize ulaşmak için çıktığımız yolda bize yol gösteren işaret taşlarıdır. İlkesiz yola çıkılmaz, çıkılan yolda ilkeler öyle keyfe keder değişmez, hatta değiştirmeye kalkarsanız bina çöker yani ortada ülkü de kalmaz. Çünkü ülküleri anlamlı kılan sadece sonuç değildir. O sonuca giderken izlediğiniz yolda sergilediniz erdemli davranış biçimidir. İlkelerimiz olmazsa varacağımız sonuç ne olursa olsun gerçekten de yüce amaca ulaşılmış olunmaz. Çünkü amacın yüce olmasının sebebi aslında o amaca ulaşılacak yolların da yüce olması, erdemli olması en önemlisi ilkeli olmasına bağlıdır.

Kısıtlamalar sebebi ile hafta sonları evde olmanın en güzel yanlarından biri de daha çok okumaya vakit bulmak oldu. Yeni kitaplar okuyabiliyoruz, hatta yıllar önce yaptığımız okumaları da yeniden yapma imkanı bile oluyor. Alparslan Türkeş’in yazdığı, Türkiye’nin Meseleleri kitabını tekrar okuma fırsatım oldu. Öğrendiğim en önemli şey her yeni okumada farklı ve hatta belki daha güzel öğrenmeler ve anlamalar olabileceği idi. Bazı şeyleri şimdiki aklımız ile okuyup yeniden değerlendirmek gerçekten çok verimli oluyor. Ancak gerçekten ilginç olan ve hatta belki de acı olan durum şu ki, Türkiye’nin meseleleri o günden bu güne pek değişmemiş. 1960’lı - 1970’li yıllardaki sorunlarımız halen devam ediyor. Sanki masallardaki gibi az gitmiş uz gitmiş dere tepe yol gitmiş ama şimdi bakmışız ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Yıllar geçmiş, çağlar değişmiş, teknolojiler gelişmiş, hatta global ekonomi ve dijital devrimler olmuş. Ancak Türkiye’nin temel meseleleri halen aynı. Durup, düşünüp, değerlendirip neden diye sormak gerekli değil mi? Nerde yanlış yaptık? Belki de halen nerede yanlış yapıyoruz diye kendimizi sorgulamak lazım değil mi?

Neden halen yıllar öncesinin sorunları ile mücadele ediyoruz? Acaba bunun sebebi ilkelerden yoksun olmak ya da zaman geldiğinde omurgasız davranıp ilkelerden sapmak olabilir mi? İlkelerimiz popülist çıkarlar söz konusu olduğunda yok sayacağımız ya da keyfe keder durumlarda göz ardı edeceğimiz şeyler değildir. Yüce amaçlara ulaşmak için her yol mubah değildir. Amaçlara ulaşmak belki de sadece kazanmakta değildir. Aslında amaçlara ulaşmak için harcadığımız emek ve zaman da değerli değil midir? Hatta amaca ulaşırken verdiğimiz mücadelede elde ettiklerimiz de değerli değil mi?

Sanırım ilkeleri, erdemleri ve değerli olan birçok şeyi unutup, yok sayıp sadece kazanmak amacına odaklandığımız için hep aynı yerde sayıyoruz. İlkelerimizi, dayanak noktalarımızı yok sayarsak, çıktığımız yoldaki işaret taşlarını keyfe keder değiştirirsek her seferinde kendi binamızı kendi ellerimizle yıkmış olmuyor muyuz?

“Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.”

Gandhi