Küçük yaşta seni gördüm

Âşık oldum öğretmenim

Anam gibi, babam gibi

Sevdim seni öğretmenim

Öğretmen oldum dağ başına

Yetmiş çocuk tek başına

Işık saçtım karanlığa

Ben; sen oldum öğretmenim

Toprak oldum, tohum oldum

Rahmet oldum, bol bol yağdım

Yeşeren her tomurcukta

Seni gördüm öğretmenim

Sen ne dersen onu yaptım

Hiç korkmadım, hiç yılmadım

Vatan için, bayrak için

Şehit oldum öğretmenim

Anadolu’mun sevgiye ve bilgiye susamış kırsal topraklarında 40 yıl önce başladım mesleğimin cennet yolculuğuna. Beş on yamalı siyah önlükleri, yırtık ayakkabıları ile gülümsemekten bile habersiz bir halde, biraz ürkek biraz da korkarak karşıladı beni ömrümün ilk cennet çiçekleri.

Köyde ilkokuldan sonra iki kişinin ortaokula gittiğini, 35 yaş üstü kadınların, 50 yaş üstü erkeklerin okuma yazma bilmediğini öğrenince işimin çok zor ve bir o kadar da kutsal olduğunu bir kez daha anladım.

Öncelikle tüm gönül kapılarımı açarak köylüye kendimi sevdirmenin yollarını aradım.

Bazen halayın başında mendil salladım, bazen tabuta en önde omuz verdim.

Kısa bir süre sonra artık köyün ve köylünün bir parçası olmuştum.

Her akşam bir köylünün gönül sofrasına misafir oluyor, onları dinliyor, sorunları ile ilgili dilim döndüğünce onlarla sohbet ediyordum.

Cennet yolculuğumun 3 yıl süren bu ilk durağından sonbaharın her tarafı sarıya boyadığı bir günde, Anadolu’mun başka bir köyüne yol alırken arkamda yarınlara umutla bakan yaşlı, genç, çoluk çocuk, kocaman bir köyün ağlayan yüzlerini, gülümseyen gözlerini, sallanan ellerini hala yüreğimin derinliklerinde hissediyorum.

Onlara dolu gözler ve boğazıma düğümlenen sözlerle son bir kez dönüp bakarken bir gün bu çiçeklerimin yavrularının üniversitelerde okuyacaklarından hiç şüphem yoktu.

40 yılı aşkın bir süre devam eden bu cennet yolculuğumda yüzlerce farklı renkten çiçek yoldaşım oldu.

Adı Elvan, Zeliha, Kardelen, Elif, Umut, Fatih, Alpaslan…

Rengi sarı, pembe, yeşil, mavi, gökkuşağı.

Bu cennet çiçeklerim bazen bir piyes sahnesinde Hayme ana, bazen sazımın tellerinde bir türkü, kalemimde şiir, bazen sırtımda bir mutluluk demeti, gönlümde huzur oldular bana.

Bu 40 yılı aşkın meslek hayatımda ülkemizin değişim, gelişim ve dönüşümünün bir şahidi ve mimarlarından biri oldum.

Bu sürede 40 milyonluk ülke nüfusu 85 milyona, 500 dolarlık milli gelir 1100 dolara, %60’lık okuma yazma oranı %98’e, %2’lik üniversite mezun oranı %17’ye, 2 milyar dolarlık tarıma dayalı ihracatın, çoğu sanayi ürünü olan 210 milyar dolara yükselişinin tanığı oldum.

Ancak en önemli gelişme ise, göreve başladığım yıllarda ülkemde darbe yapanlar gencecik evlatlarımızı sırf eşitlik olsun diye bir sağdan bir soldan idam ederken sindirilmiş 40 milyon vatan evladı sesini bile çıkartamıyordu.

38 yıl sonra yine bir Temmuz akşamı adları farklı ancak amaçları aynı olan batılı emperyalistlerin maşaları cennet ülkemde yine darbe yapmaya kalktıklarında ise karşılarında göğsünü mermiye siper eden, gözünü kırpmadan bedenini tankların önüne atan 80 milyonluk bir dünya devletinin inşasında öğretmen olarak görev aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Bu özel günde başta cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bayraklar inmesin, ezanlar susmasın diye bu topraklara şehit düşen bütün öğretmen kardeşlerimi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

Bayrağı büyük bir gururla teslim ettiğimiz genç meslektaşlarımızın ise dünya devleti Türkiye’nin aydınlık yarınlarının inşasında bizlerden daha çok çalışacaklarına yürekten inanıyorum.

Makamınız, mesleğiniz ne olursa olsun öğretmenlerinizi sakın unutmayın emi.

Tüm öğretmen arkadaşlarımın öğretmenler günü kutlu olsun.