Üzerinden fazla zaman geçmedi,  geçen seneydi sanırım. Benzer bir durumla karşılaşmış hüznümüzü ifade etmiştik. Ölenin ardından konuşmak değil maksadım. Bir durum tespiti yapmak. Vefat etti ahiret yurdunun sakini oldu. Rahmet diliyorum Rabbimden. Ancak zamanında kitaplarına bakmış, kısmen okumuş biri olarak, farklı tavrı, anlatış tarzı açısından dikkat çeken bir profildi diyebilirim. Tarih bilimi açısından objektif değerlendirmeler, olayları zamanın yargısına bırakmak ve maşeri vicdana havale etmek, bence entelektüel duruşun işareti kabul edilir.

   Merhumun kendince doğruları vardı. Bu doğruları yine kendine has üslubu ile dile getirdi hep. Kabul ederiz veya etmeyiz kendisinin kanaatidir der geçeriz. Lakin öyle bir cümle söyledi ki izah edebilmek, içe sindirebilmek mümkün değildi. Elbette haklı olduğunu düşündüğüm görüşleri olmuştur. Ancak çok fazla abartılı ve kişisel bulduğum değerlendirmelerine ise hiç katılmadım.

   “Keşke yunan galip gelseydi…” diye başlayan talihsiz, yaralayıcı ve özensiz cümleleri asla onaylamadım. Bu ülkede tarihinden birazcık haberdar olan insanların böyle bir cümleyi söylerken iyi ölçüp tartmaları gerektiğine inananlardanım.

   “Yunan mezalimi” kitabının, 9. baskısının kapağında “Anadolu’da Yunan zulüm ve vahşeti” yazıyor.

 Anadoluda Yunan mezalimi yazarsanız arama motoruna, arasın bulsun size onlarca bilgi  belgeyi…

  Sadece Yalova özelinden bakarsanız, karşınıza Koca dere köyü çıkar, Akköy çıkar. Öyle ki, yaşanan tarifsiz acıyla irkilirsiniz… 800 küsur masum insanın çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden köy camiine toplanıp yakılması izah edilebilir bir durum değildir. Böylesi bir vahşetin ve insanlık suçunun, Anadolu ölçeğinde nice örneklerinin olduğu gerçeği tahammül sınırlarını zorlayan bir durumdur.

  Okuduklarınız ve gördükleriniz karşısında ürperecek, dehşete kapılacak ve belki o gece uykunuzdan olacaksınız.

  Aslında, keşke “Düvel-i muazzama” (yani büyük güçler, güçlü Avrupa devletleri(!)) galip gelseydi demesi gerekiyordu belki de. Nitekim dört bir koldan Anadolu topraklarına aç kurtlar gibi saldıran diğerlerini anmamış olması ve sadece Yunanlılarla yetinmiş olması eksik(!) değerlendirmedir.

Yunan galip gelseymiş,  ne olacakmış ki

Bağımsız devlet mi olacaktık?

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet

Hakkıdır hakka  tapan  milletimin istiklal’’

Dizelerinin Yunancasını mı ezberleyecektik.

 Keşke Yunan galip gelseymiş, Anadolu insanına yaptıklarından ötürü özür(!) mü dileyecekmiş...

  Yorgun, bitkin, fakir, ama inançlı ve asil Anadolu insanının canına, ırzına ezanına, örtüsüne velhasıl kutsal değerlerine nasıl saldırıldığını bilen birinin böylesi cümleler kurarken insaflı olmasını beklerdik. Olmadı.

  Ancak sıkı durun, Bir hoca, Ramazan bayram sabahı benzer cümleleri camii kürsüsünden, milletin gözünün içine baka baka aynı lafız ve mana ile höykürmesin mi? Buyurun cenaze namazına türünden bir acayiplik kaplıyor ortalığı.

Her türlü mahrumiyet ve yoklukla birlikte İstiklal mücadelesini veren bir milletin evlatlarının sinir uçlarına nasılda dokunuyor adam. İstiklal mücadelesinde canını dişine takan şühedanın, gaziyan’ın hatırasına saygısızlığı bayrama taşıması da bir başka garabet.

  Asla hoş görülemez ve tasvip edilemez. Ya alabildiğine cahil ya da kin nefretini kusacak başka yer bulamamış bir meczup.

  Köy kahvesinde bile söyleyemeyeceğiniz cümleleri cami kürsüsünden höykürmek ancak koyu bir cehalet ve taassup işaretidir.

  Allah ona ve benzerlerine selim bir kalp ve nifaktan arınmış bir gönül nasip etsin.

YAZIK, TRAFİKTE DURUM DEĞİŞMEDİ…

Ölüm 101

Yaralı 731

  Bayramı matem zamanına çevirenlere trafik magandası diyerek meseleyi hafifletmek olmaz. Bence onun yerine trafik teröristleri demek gerekiyor.

Ey, bayramı zehir edenler...

Rahat uyuyor musunuz?

KES KOPYALA YAPIŞTIR…

  Bayramlaşma konusunda metal yorgunluğu yaşıyoruz dersem abartı sayılmaz.

Ziyaretler azaldı zaten.

  “Eksik iletişim” söz konusu ve ondandır ki tadı tuzu yok bayramların.

Bayramlaşmanın malzemesinden çaldığımız için farkındalık oluşmuyor.

SOKAK HAYVANLARI İÇİN BİR TABAK SU LÜTFEN

  Bazı binaların önünden yanından geçerken rastlıyorum inanın seviniyorum. Üşenmemiş bir su kabını kedi köpek içsin, susuz kalmasın diye bırakmış. Vicdan değer üretince hayat nasılda anlamlı yaşanıyor değil mi?