Iskaladığımız nice güzellikleri, hızlı yaşam uğruna göremeden göçüp gitmek var bu dünyadan. Sanal ve gerçeğin birbirine girdiği “Melez” yaşam biçimleri (Sayar, 2018) ürettiğimizin farkında olamadan ortada kalmış olmanın sancısıyla hem de.

  Bloke olmuş aklın ve duyguların, hazzın geçici şehvetine feda edildiği kırma, yani melez bir sapmanın orta yerindeyiz. Alabildiğine hızla giderken, gözümüzün iliştiği tabelaları okuyamamak gibi bir şey bu.

Ardından yorulmuşlukla gelen bir çetin sınav…

Yavaşlamak ve soluklanmak zamanı şimdi.

Yavaşlamak gerek, çünkü bir kere geçeceğiz bu hayattan diyor Kemal Sayar Hoca.

Kaçırdıklarımız, göremediklerimiz, bilemediklerimiz ve fark edemediklerimiz için yapmak gerek bunu.

Kim vurdu ’ya giden altın kıymetinde sözlerimizi gök kubbede yakalamak telaşına soyunmak lazım.

Ve üretmeye, sadece üretmeye harcanması gereken, neşemizin enerjimizin, heyecanımızın peşinden koşturmak zamanı.

Sanal ile gerçek arası bir uyuşmuşluktan uyandıracak ilahi sese kulak vererek kendimize dönmek zamanı.

Vefasızlık mezarlığına gömülmüş hatıraları, bitpazarında arama zilletine katlanmayı göze alabilecek miyiz bilmem.

Ortak bir şeyler bulma çabası, beraber yaşama inadı ve yine ortak değerlerin etrafında biz olabilme başarısı az şey değildir bilesiniz.

Birileri sadece bunun için ömür vakfetmiştir.

Bazıları ise dağıtmak, bölmek adına bir ömrü harcamaktan geri durmamıştır.

Vakfedilen ömrü, onu verenin hoşnutluğuna sunmuş yüksek ruhların rüzgârıyla ayaktayız diye düşünmekteyim.

O Ruhlar ki, asaletin, cesaretin, nezaketin, kaliteye evrildiği bir zemin bıraktılar bize…

Biz ne yaptık derseniz…

(Bence), Harcadık… Yani tükettik.

Miras bitince cepten yemeye başladık.

Birçok değere fiyat biçtik…

Değerlerimizi işportaya düşürme çabalarına

Anlamsız sessizlikle karşılık verdik.

“Biz” demode “ben”  moda oldu

Sonunda  “ego” fışkırdı her yanımızdan.

Bencilliğin marşını yazdık.

Narsizmin amentüsünü üflediler kulaklarımıza

Onursuz yaşamlara alkış tutmaya başladık.

Pespaye hayatlara özendi evlatlarımız.

Maskeli hayata öylesine alıştılar ki

“Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak ”cümlesini müzede okuduk.

Ben kimim dedirtecek bir kayboluşun eşiğine bıraktılar bizi

Gerçek hayattan kaçıp, sanaldan, yalandan, kartondan bir hayata razı etmek istediler.

Hayatlarının baharında, sonbaharın serinliğini hissetmiş bir nesil

Baharda açan çiçek kokularına, renklerine, desenlerine, böcek seslerine hasret büyüyecektir inanın.

Bu hormonlu irileşmeden hepimiz payımızı alıp bedel ödeyeceğiz.

Bunu da bir kenara yazın…