Altını ıslatan çocukların fizyolojik bir gelişme gecikmesi yaşadığı ve ailenin temel görevinin çocuğun benlik saygısı zedelenmeden bu sorunu atlatmasını sağlamak olduğunu belirten Balcı, bu söylemlerine ek olarak;

“ 2–4 yaş arası çocuklar genelde idrarını hem gece hem de gündüz tutabilir. Altını ıslatma çoğunlukla mesane gelişimindeki gecikmenin sonucunda oluşur ve yaş ilerledikçe görülme sıklığı azalır. Altını ıslatan çocukların %80-90'ında genetik yatkınlık vardır. Bu çocuklar genelde bebeklikten itibaren altını ıslatır ve bu durum gelişimsel gecikmenin sonucudur. Hastaların yaklaşık %20-25' i arada en az altı aylık kuru bir dönem geçirdikten sonra tekrar altını ıslatan çocuklardır. Bu durum en sık 5-8 yaşları arasında görülür ve nedeni konusunda daha çok psikolojik etmenler söz konusudur.

Altını ıslatma sorunun altında, çok az bir hasta grubunu ilgilendirmekle birlikte patolojik nedenler yatabilmektedir. Bu nedenleri anlayabilmek için biyokimya analizleri, idrar tetkikleri, görüntüleme yöntemleri, voiding, EEG ve MR tetkikleri yapılabilmektedir. İlaç tedavisi tüm sebepler gözden geçirildikten sonra ortaya çıkarılan nedene yönelik olmalıdır. Bu sorunun çözümünün temelinde ailenin anlayışı ve desteği yatmaktadır. Bu amaçla çocukla sıcak bir ilişki kurulması, problemin çözüleceğine dair çocuğa güven vermek ve çocuğun hissettiği suçluluk duygusunu gidermeye çalışmak çok önemlidir. Çocuklara altını ıslatmanın kendisinden çok, ailelerin ve toplumun yanlış tutumları zarar verir. Bu tür tutumlar, çocuklar üzerinde etkisi ömür boyu sürecek izler bırakabilmekedir. Altını ıslatan çocukların fizyolojik bir gelişme gecikmesi yaşadığı ve ailenin temel görevinin çocuğun benlik saygısı zedelenmeden bu sorunu atlatmasını sağlamak olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle altını ıslatan çocukların en geç 6 yaşında konuyla ilgilenen bir çocuk hekimi tarafından değerlendirilmesi ve gerekli incelemeler yapıldıktan sonra bir tedavi planı yapılması gereklidir” dedi.