Hepimizin bildiği üzere susuzluk kapıda. Belki de içeri bile girmiştir de haberimiz olmadı. Yıllardır dillere pelesenk olmuş “Küresel Isınma” nihayet etkilerini tüm dünyada göstermeye başladı. Ve bizlerde bu küresel ısınmanın bize dokunmayacağını sadece komşulara dokunup bize teğet geçeceğini sanıyorduk ya o yüzden pek tınlamadık. Bize bir şey olmaz diyerek kulağımızın üzerine yattık. Türkiye yemyeşil bir yer canı ne olur ki bize her yer orman zaten bu küresek ısınma dene şey de ne olursa olsun biz bir şekilde sıyırır geçeriz. Komşu yanarsa yansın ateş bize değmedikten sonra önemi yok.

Ancak geldiğimiz durumda küresel ısınma bizlere de sonuna kadar dokundu ve daha da dokunacak. Ocak ayında Marmara bölgesinde 24 derece sıcaklıklar var. Neredeyse denize girilecek. Barajlardaki su seviyeleri bitti bitecek, yağmur duaları ile kurtulduk kurtulduk yoksa duru çok kötü. Kar duasına çıkak lazım bizi bu yağmurlar da kurtaramaz.

Çünkü biz su politikası olmayan bir ülkeyiz, halen vahşi sulama yapıyoruz, sanayide suyu geri dönüşüm yapmadan kullanmıyoruz, evlerde atık suları ikinci kez kullanmıyoruz, sürekli bol bol su kullanıyoruz. Şehirlerimizde su kullanımı ile ilgili ya da geri dönüşüm suları ile ilgili ciddi bir politika yok. Yağmur sularından ise sadece barajlara dolması ile faydalanıyoruz. Üstelik bu küresel ısınma konusu çıktığında bu yana da küresel ısınmanı etkilerini azaltmak ya da bu tehlike gelirse diye bir hazırlık ta yapmadık. Katrilyon dolarlık yatırımlarda küresel ısınmaya karşı alınması gereken tedbirler ile ilgili yatırım miktarı ise devede kulak bile kalmaz.

İklim bilimci değilim neler yapılmalı neler edilmeli konusunda söyleyeceklerim sadece başlıklardan ya da sloganlardan öteye gidemez. Ancak bildiğim o ki biz geleceğimize yatırım yapmak ilkesinden sadece sanayileşme, çok katlı kentleşme, büyük inşaat yatırımları yapmayı anlıyoruz. Son yıllarda yollar, madenler, sanayi alanları vb. için kesilen ormanların haddi hesabı yoktur desek yeridir. Yani hepimizin açıkça bildiği kötü haber “Küresel Isınma” geldi ve devamı da gelecek. Biz yine birileri gelsin de bizi bu küresel ısınmadan kurtarsın diyeceğiz, ya da devlet bir şeyler yapsın kurtarsın diyeceğiz. Haklı olarak hükümetlerin ülke genelinde bir politika üretme sorumluluğu vardır, ancak bu insanların sorumluluklarının olmadığı anlamına gelmez. Hatta yerel yönetimlerin ve tüm STK’ların sorumluluklarının olduğu ciddi bir gerçekliktir.

Yalova özeline gelince biz taa Sözen döneminde İstanbul’a su verdiğimiz zamanlardan bugünlere geldik ve o günden bu güne ne yeni bir su kaynağımız oldu ne de Gökçe barajından gelen ana hatlar yenilendi su kaçakları giderildi. Ayrıca nüfus arttıkça artı ancak bizi yönetenler buna göre su hesabını da yapmadı. 7-8 yıl önce yine bir susuzluk meselesi gündeme geldiğinde o zamanın bakanı Yalova’mıza gelerek bizlere yeni göletler ve barajlar müjdesi vermişti ancak o günden bugüne o barajlar yapılmadı. Neden yapılmadı diye sorarsan henüz projelendirme yapılmadı bütçe sorunu vb. gibi sebepler öne sürülüyor. Benim bildiğim Yalova’mızın bir çok milletvekili var, bunca yıldır Yalova’mıza çok ama çok önemli projeler kazandırmakla meşgul oldukları için su sorunu – baraj-gölet yapımı gibi basit konular ile de ilgilenememişlerdir. Belediye başkanlarımıza gelince Yalova’mızı abad etmekle meşgul oldukları için onlarda bu konucuklarla uğraşacak vakit bulamadılar. Onlarca meclis üyelerimiz ise zaten çok bilgili kalifiye oldukları için Yalova’nın dağına taşına her yerine hizmet götürmekle meşgul olduklarından zaten kafalarını kaşıyacak vakitleri yoktu ki. Şimdi OSB’ler...

Pek şimdi ne olacak, ne yapacağız? Bence bir şey yapmaya gerek yok. Aman boşverin gitsin, böyle gelmiş böyle gider, hesapsız, plansız, projesiz devam edip gidelim. Biz günümüzü kurtaralım gitsin, büyük cümleler, sloganlar ve gündemi değiştirecek konular zaten büyüklerimiz tarafından bulunacaktır.

Benim bütün ilgim gelecektedir çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim. Charles F. Kettering