“Su Zengini miyiz “diye çokça sorarız. Derelerin denize aktığı pek çok şehirde vatandaşımız su zengini olduğunu düşünür. Lakin kontrol edilemeyen hiçbir şey zenginlik değildir. Çünkü denize ulaşan yağmur suyu neyi ifade eder ki? Çok şey söylenir, yazılır. Yağmur yağıp barajlar dolduğunda konu soğur ve gündemden düşer. Su hayatımızın merkezinde olmalı her zaman. Hele hele günümüzde Koronavirüsden dolayı temizliğe daha fazla özen gösterdiğimiz zaman diliminde su sarfiyatımız daha da fazla oluyor. Su hayatın kaynağı iken küresel ısınmanın neden olduğu mevsimsel değişiklik ile geldiğimiz noktada barajların kritik seviyede olması dikkatlerin bu yöne çevrilmesine neden oluyor.

Teknik olarak su kaynakları ve havzalarının korunması kadar suyun etkin ve verimli kullanılması da önemli. Baraj havzalarının korunmasıyla yeni turizm alanları kazandırma çalışmaları ile su havzasına etkilerinin önümüzdeki günlerin gündem konusu olmaya devam etmesini öngörmek zor değil. Baraja su sağlayan havzaların korunması elbette hayati öneme sahip. Mevcut yerleşim alanlarının tüm atık suları, yağmur sularının toparlanması, dere yataklarının korunması, her türlü kirliliğe neden olabilecek unsurların bertaraf edilmesi konuları akla geliyor.

Hayati öneme sahip konuda ilimizde değişik dönemlerde su çalıştayları düzenlendi, sonuç bildirgeleri hazırlandı. Su konusunda problemin çözümü on yılları alıyor. Ama güncel olarak yapılması gerekenlerden de ödün verilmemesi gerekiyor. En küçük bir kirlilik nedeni üzerinde durulmaz ve gereken yapılmazsa bu problemi gidermek için yapılacak harcama ve işler belki de yüz kat maliyete neden olacaktır. Kim olursa olsun kirliliğe neden olanlar en sert şekilde cezai müeyyide uygulanmalıdır. Su kaynakların olup olmadığı kadar önemli olan kaynakların korunması konusunda toplumsal hassasiyetlerin geliştirilmesi, somut önerilerle geliştirilmelidir.

Çalıştaylarda ana başlıklarıyla; Suyun geri dönüşümü, su yönetimi, geleceği yönetmenin suyu yönetmeden geçtiği, sulama göletleri, su bütçesi, su kaynaklarının korunması, risk yönetimi ve su taşkınları, iklim değişikliği, sel, su envanteri, şehir planlamasında suyun yeri, su kanunu, kayıp ve kaçaklar, evsel atıkları, ilçe bazında su birlikleri oluşumu ve yönetimi konularında hassasiyetle durulması gibi konulara rastlıyoruz.

Farklı bir yaklaşımla suyun kullanımının adilce paylaşımı, korunmasında da yediden yetmişe herkesin sorumluluğu olduğunun toplumumuza yerleştirilmesi öneme sahip. Kimse israf etme lüksüne sahip değil suyu. Hele hele köyler arasında vana kapatmalara kadar giden anlaşmazlıkların yerine hakça ve adil paylaşımla sorumlulukların farkındalığı üzerinde durulması gerekiyor. Bakanlıklar artık “Bileşik Kaplar” yaklaşımıyla konuya bakarken konuya sadece Yalova kapsamıyla bakılmadığını görüyoruz.

Yakın gelecekte siyaset, ekonomi hele hele devletlerarası savaşların “Su” üzerine çıkacağı, suya sahip olan ve koruyanların ayakta kalacağı gerçeği kendisini daha iyi gösteriyor. Su zengini olmadığımız, hele hele bu denli tehdit altında olan su kaynaklarımızı korumada her bir hemşerimize ne denli görev düştüğü üzerine daha fazla yoğunlaşmalıyız. Tüm yerel yönetimlere daha hassas ve kararlılıkla kirliliğe neden olan unsurlar üzerine gitmeleri konusunda toplumsal hassasiyet geliştirilmesi açısından her birimizin yapacağı bir şeyler olduğu inancıyla saygılarımı sunarken yeni yılın tüm insanlığın barışına, koronavirüsün etkisinin biteceği ve sağlıklı günler getirmesi temennisiyle sağlıcakla kalın.