Günümüzü anlamak için geçmişi çok iyi bilmek gerekiyor. Coğrafyanın zorunlu kıldığı bu tarihsel gelişim içinde sadece kendi tarihimizi değil, dünyadaki diğer imparatorlukların da zaman içindeki gelişimlerini matriksel olarak analiz edebilmek becerisini göstermek lazım. Yani bizde örneğin orta Asya’daki herhangi bir Türk devletinin çağında Avrupa’daki hükümranlıkların durumunu üç aşağı beş yukarı analiz edebilmemiz geçmişin kafamızda daha iyi yerleşmesine neden olacaktır. Günümüzdeki Akdeniz’deki kıta sahanlığı, denizlerdeki ekonomik sınırlar vs… irdelendiğinde tarihten gelen misyonumuz bizi Mavideniz hakkaniyetine götürecektir.Akdeniz, Ege denizi ve Karadeniz’i okuyabilmek için geçmişten ilham alabilmemiz lazım.

Konuya 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü yönüyle farklı bir bakış açısı sergileyeceğim bu yazımda. Tarih bize bir misyon yüklüyor… Tarih adeta bizi çağırıyor… Bosna Hersek’e, İspanya’ya, Suriye’ye, Libya’ya, Afrika’ya, Çin’e, Balkanlara, Kafkaslara, Orta Asya’ya, Doğu Türkistana… Neden mi? Çünkü oralardaki tüm mazlumlar bizden medet umuyorlar, bizi bekliyorlar.. Ne zaman başları sıkışsa bizi gözlüyorlar. Farkında mıyız, değil miyiz bilemiyorum ama, Türkiye’nin ayağına taş değse inanınız acısı Balkanlardan, Doğu Türkistandan çıkar…2019 dünyasında düşünebiliyor musunuz, 5 yaşının altında çocukların su dolu havuzlarda aylarca bekletildiklerini, kadınlara kendi çocuklarının kıyma yapılmış etlerinin yedirildiğini, her eve bir Çinli erkeğin kalıcı olarak gönderildiğini, milyona varan kamplarda sadece dinlerinden dolayı tutsak tutulduklarını, zorla domuz eti yedirildiklerini…Akıl alır değil ama gerçekler maalesef üzüntü verici. Ve bu da had safhaya çıkmış boyutta… Çin zulmü altında eziyet çeken bir coğrafya var ve onlar bizim kardeşlerimiz…Gün olmuyor ki insan hakları ihlali ile Doğu Türkistan’dan haber gelmiyor…Öncelikle dualarımız ile onların yanında olmak gerekiyor…Sonrasından da anladıkları ekonomik dilden anlatmak gerekiyor… Bu benim bireysel olarak zihnimden ve kalbimden dökülenler…Eğer bugün gereken tepkiyi vermezsek yarın başka coğrafyaya da sıçramayacak mı bu insan hakları ihlalleri… Hep Müslüman coğrafyasında mazlum olan Müslümanlar olmuyor mu dünyada… Hal böyle iken tarihin bize çağrısına gerekli hassasiyetle cevap vermek gerekiyor…Birey olarak yapılacak çok şey varken tepkisiz kalmak insan olarak kabul edilebilir değil. Hele hele tarihin bize yüklediği misyonun gereğinde geç kalınırsa bir anlam da ifade etmez..

Bu coğrafyada ayakta kalabilmek zordur biliyorum. Lakin nasıl ki Suriye’deki karışıklık bizim için hayati önem taşıyorsa dünyanın neresinde olursa olsun insan hakları ihlali de başta bir insan olarak bizim vebal kapsamımıza girmektedir. Fırat’ın kıyısında bir kurdun kaptığı kuzunun vebalini taşıyan dedelerimizden bunu öğrendik. Bunun gereği de en iyi şekilde yapılıyor. Allah yedi düvele karşı çarpışan emniyet güçlerimize , silahlı kuvvetlerimize, idarecilerimize, devletimize güç versin. Onların ayağına taş değdirmesin ki dünyada Hakkın ve hukukun üstünlüğü galip olsun…

Başka bir yazımda buluşana kadar kalın sağlıcakla…