Acı olanı da her oluşturulan gündem; yalan, iftira, karalama, gerçekleri saklama, yanlış yönlendirme, tahrik, BÖLME-PARÇALAMA, kısacası Yahudi taktikleri.
Son hafta 10 Kasım Gazi M. Kemal’in vefat yıl dönümünde, Kocaeli Valilik ve Müftülüğünün atraksiyonuyla başlayan gündem. ‘Atatürk’e tüm camilerde mevlit okutulacak.’ Valilik talimatı. Bu talimatın arka planını bilemiyorum. Ama şöyle bir düşündüm içinden çıkamadığım onlarca soruyla karşılaştım.
Atatürk öleli 85, 86 sene olmuş. Kendisi bu devletin kurucusu . Cenazesini yıllarca kabirsiz bekletmişler, Anıt Kabir, 8 ağustos 1950 de açıldı. Bu tarihe kadar Gazi’nin cesedi bekletildiğini okuyoruz vesikalardan. İnşasına da 1945’te başlanmış, vefattan 6 yıl sonra. İktidarda, bu gün mevlit neden okunmuyor, dua edilmiyor diyenler vardı. Bunlar mevtayı vefat sonrasına ne yapmışlar, neden defnetmemişler, 6 yıl bekleyip sonra Anıtkabir’e neden başlamışlar?
Bir kabrin inşası 5 yıl neden sürmüş? Bu kabrin olduğu yerde neden bir cami yapılmamış, öyle ya yapılmış olsaydı 10 Kasımlarda bu camide her yıl devlet eliyle mevlitler okunur, Kuranlar okunur, dualar yapılırdı. Ziyarete gidenler, bu camide cüzler olur, dua eder, hem de namazlarını kılarlardı.
‘Bu gün dua neden yapılmıyor, mevlit neden okunmuyor’ diye kuduranlar, 1950’den bu güne kadar da bu konuyu dile getirmemişler, neden bu gün gündeme geliyor, burası da ayrı bir soru. Elinizde tüm yetki ve imkanlar varken, aklınız eteğinizde miydi? Niye bu konuya eğilmediniz? Bu sorunun cevabını size bırakıyorum.
Gelelim Mevlit konusuna. Mevlit, Süleyman Çelebi’nin peygamberimizi öven bir şiiridir. Daha sonra Türkler, Peygamberimizin doğum yıl dönümlerinde okuyarak peygamberimizi bu şiirle övmüşler, Kuranlar okuyup, dualar etmişlerdir. İlerleyen zamanlarda, halk kendi cenazelerinde de Mevlit okutamaya başlamış, halkı bir araya getirmek, davete katılımı sağlamak için mevlitler okunmuş, peygamber övülmüş, sonra ölünün yakınları, geçmişleri için dualar edilmeye başlanmıştır. Mevlit sonrasında da katılımcılara yemek ikramlarında bulunulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla mevlit asıl peygamberimiz için okutulan bir övgü.
Bu gün Gazi için okutulacak mevlitte, Peygamberimiz övülürken, acaba yarın birileri çıkıp “yahu bu ne biçim bir iş, gazinin ölümünde peygamberi övüyorsunuz. Böyle şey olur mu, bu Gaziye hakarettir” diyenlerin çıkmayacağına ben kani değilim. Hatta bu olmaz, bunun yerine Gaziyi öven naat ve şiirler okunmalı derlerse şaşırmayın. Abartıyorsunuz demeyin. Behçet Kemal Çağlar gibi yazar-çizerler yıllar önce bunu yapmış, hem mevlit, hem de ezan yazmışlar. Birkaç satırı alayım yazıma inanmanız için: Hak Taala çün yarattı Türk’ü ilk, Dedi “üç kıtada olsun ona mülk”, Mustafa nurunu alnına koydu, Bil Kemal’in nurudur ol nur dedi. Ol Zübeyde Mustafa’nın annesi, Ol sedeften doğdu ol dürdanesi, Gün gelip oldu Rıza’dan hamile, Vakt erişti hafta ve eyyam ile. Diye devam eden bir mevlit de yazmışlar. Dolayısıyla yarın bunu söylemeyeceklerinin bir garantisi yok maalesef.
Gelelim vali ve müftünün mevlit talimatına. Bu konunun ucunun nereye gideceğini bilemediler mi?
Bu konuyu 1940’dan beri bir akıllı düşünemedi de onlar mı düşünebildi? Yoksa işin ardında bazı hikayeler mi var?
Yeni bir gündeme mi ihtiyaç vardı?
Bunu zamanla anlarız sanıyorum. Bu mevlit talimatı verildiğine göre her mevlitten sonra değişik ikramlar yapılır. Şimdi merakım, Atatürk için verilecek ikramlar ne olacak?
Fukaranın mevlidi gibi bir kek, bir meyve suyu, bir gülsuyu mu ikram edilecek, yoksa camilerden çıkan cemaati modern, şanlı lokantalara davet edip, Atatürk’ün şanına layık bir yemek mi ikram edecekler?
Yoksa baştan savma camilerin çıkışlarında pilav ayran mı sunacaklar?
Atatürk için mevlit okutuluyorsa, onun şanına uygun ikramlar olması lazım sanırım.
Diğer bir konu, bu ikramları yine Vali talimatla cami cemaati veya Diyanet Vakfına mı paslayacak?
Yoksa ‘Devlet Büyüğümüze layık olan devlet hazinesinden ikamları yapmaktır’ deyip, lokantaların faturalarını ödeyecek mi? Merak ediyorum.
Bir diğer merak ettiğim soru, Siyasi bir liderimiz için açılan mevlit kapısı, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak için yapılmayabilir, onlar Gazinin silah arkadaşları. Ama A. Menders, Ecevit, Özal gibi yakın tarih liderlerimiz için de Devlet Mevlidi okutulmaya başlanacak mı?
İstanbul’un fethinde Fatih için, Yavuz, Abdülhamit Han gibi meşhur liderlerimiz için de bu devlet mevlitleri okutulacak mı?
Bunu da çok merak ediyorum. Bir kapıyı açtıklarında bunun ardını da düşünmüşlerdir sayın valimiz ve müftümüz diye inanıyorum.
Özellikle takip edeceğim husus, bu sosyal medyada bangır bangır “Mevlit isteruuuk, dua isteruuuk” diye bağıran partiler, STK’lar, fenomenler, sahtekarlar vs. abdestlerini alıp camide bu mevlitleri dinleyip, Ata’ya duaya amin diyecekler mi? Sonra namazı kılıp cemaatle musfahalaşacak mı?
Kaç kişi gelecekler. Belki de bu camilerde yer bulamayız, sokaklarda namaz kılmak zorunda kalabiliriz. Aslında bu onların niyet ve dürüstüğünü de gösterecek. Yoksa ellerine kameraları alıp cami cemaati nasıl davranacak diye, yeni bir kamplaşma haberleri için mi gelecekler?
Şimdi bazı sosyal medyalarda, ‘bu uygulama diğer illerde de yapılsın’ sesleri de yükselmeye başladı. Bence akıl vermeden önce bu yıl hepiniz ailenizle, okul öğrencileriyle, tüm gençleri de toplayarak Kocaeli camilerine gidin, camilerde görülmemiş bir özlem ve kalabalıkla, bu uygulamaya sahip çıkın. Sonra da şunu söyleyin; ‘bakın bu millet bunu bekliyordu, çok büyük bir teveccüh oldu, atanın ruhu için 86 yıldır bir fatiha okumadık. Şimdi aklımız başımıza geldi, bundan sonra 10 Kasım törenlerinde de fatiha okumalıyız, Gazi ve arkadaşlarına dua etmeliyiz, Gazi’nin vefatından sonra Koruma Kanununu çıkartanlar bu kanuna Mevlit ve Fatiha okunmasının neden koymadılar’ diye de yeni bir süreç başlatın. Bunları yaparsanız sizin samimiyetinize inanacağım. 10 Kasım törenlerinde saygı duruşu yerine Yasin okunsun, fatiha okunsun, mikrofondan dualar yapalım deyin mesela, eğer sahtekar değilseniz.
Diyaneti yıpratmaya çalışan, toplumu kamplara bölmeye çalışan ve en hassas konuları kaşıyarak, toplumu germeye çalışanların bir tezgahı mı diye de aklıma gelmiyor değil.
Yazımı çok uzattığımın farkındayım…
Hoşça kalın.