Hastaneye beraber gittikten bir hafta sonra doktordan telefon geldi; ‘babanızı  yoğun bakıma aldık’ denildiğinde öğrendim son yaşam yolunda stratejist olmayı.

'Son akşamı yaşayacak' denildiğinde, denedim veda hedefi koymayı,

kavradım sana hasretle bakmayı.  

Doktordan bir telefon daha geldi o gece her şeye hazırlıklı olun dediğinde, son gecesi olduğunu anladım mezarla arkadaş olmayı.

O kadar zordu ki genç bir çocuk için seninle vedalaşabilmek.

Toprağa indirilirken zangır zangır titremek.

Her yerde tanıdık, tanımadık, eş, dost, akraba....

Her şey çabucak bitip gitse de...

Ne ev deki hayalin, ne arabadaki kokun, ne de kalbimdeki sevgin terk etti gitti beni.

Her gün yeni bir insan seviyor, özlüyordu seni.

Ne çok öğretin varmış meğer.

Ne çok seven, sayan, anan ve arayan.

Önce, saatler günü, günler haftayı, haftalar ayı, aylar yılları kovaladı.

Sonunda sensizlik denizinde çırpınmaya başladım, bu hayatın geri kalan kısmında kurtlarla, kuzularla...

Kimi çok iyi, kimi çok kötü insan çıktı karşıma,

Kimi merhamet, kimi menfaat peşinde,

Çok az insan farkındaydı ölümün karanlıktaki gerçekliğinin...

Çok fazla insan farkındaydı dünyanın azizliğinin...

En çok da erimeyen bir buzdağına dönüşümü hayatımın.

Ne denizin altında kalabiliyorum, ne de denizin üstünde yüzebiliyorum sensiz.

Her yerde sen,

Her şeyde sen,

Her zaman sen,

Her dakika 9 Ocak yangını.

Her yer anı, dua ve rüya...

Sen yine de gel ister hayal olarak, ister rüya olarak, isterse bir ışık olarak.

İster bekle baş ucumda ruh olarak, amel olarak veya mukadder kaderim olarak.

İstersen al git beni bu diyardan bir melek olarak.

Ölümden korkmadım, korkmuyorum çünkü uçacağım sana doğru bir sel olarak.