Yürürlükte olan kanun ve uygulamaları objektif olarak değerlendirdiğimiz zaman ortaya çıkan tablo korkunçtur. Adeta kendi çocuğumuzu besleyip büyütüyor ve yaklaşık 10 ila 15 yaş aralığına geldiğinde kanun ve yasa ile diri diri toprağa gömüyoruz. Çünkü icra memuru, avukat, hakim ve emniyet güçleri yaptıkları işle ilgili (sanki kutsal bir tören yapar gibi) bir fabrika veya işletmeye borcundan dolayı işlem yaparken yada karşılıksız çıkan çekinden dolayı mahkemeye düşen işletmecinin ifadesini alırken,  büyük bir hassasiyet göstermektedir. Oysa bunu yaparken aslında kendi çocuklarının geleceğini, ülkesinin geleceğini yok etmektedir. Bunu da kanun emrettiği için yapmaktadır.

Bu sorun için ne yapılmalı nasıl vaziyet alınmalıdır. Hemen çok hızlı biçimde hatta şu anda Türkiye genelinde işlem görmekte olan bütün icra iflas durumundaki dosyaların tamamının, ayrıca vergi borçları nedeniyle artık üretemez duruma gelmiş ve maliye tarafından elektronik hacizle adım atamaz hale gelmiş olan mükelleflerin yeniden üretebilir hale gelmesi için işlemekte olan yasal sürecinin dondurulması ve düzenleme yapılarak yönetmelik çıkıncaya kadar yeni mağduriyetlere yol açılmaması için bu gereklidir. Türkiye genelinde her yıl 10 milyondan fazla icra dosyası açılmakta ve bu nedenle sıkıntı katlanarak büyümektedir.

Öncelikle bir İcra ve İflas Dairesi – birimi kurulmalıdır. Hazine ve Maliye Bakanlığı veya Adalet Bakanlığı tarafından yürütülebilecek olan bu Uygulama ile ilgili olarak, bir şirket veya şahıs için açılmış tüm icra dosyalarının yeniden incelenmesi için her ilde yeteri kadar personelin sadece bu konuda eğitilmesi gerekmektedir. Bu eğitilen personel, görevlendirme yapıldığında alacaklı ve borçlu arasındaki  'Çözüm Merkezi'  olarak hareket edecektir. Dosyaların incelenmesi ve çözüme kavuşturulması için borçlunun mevcut gelir durumu, aylık zorunlu giderleri atanan personel tarafından en ince detayına kadar kontrol edilir. Bundan sonra bu borçlunun alacaklılarına hangi şartlarda ve ne kadar zamanda mevcut borçlarını ödeyebileceği, atanan personel tarafından belirlenir. Kurulacak olan bu kontrol sistemi ile atanan personelin onayı olmadan borçlu, elde ettiği gelirle ilgili inisiyatif kullanamaz. Dolayısı ile borçlunun en azından mevcut durumunu koruması sağlanmaya veya kapasitesini artırmaya yönelik çalışma başlatılmış olur. Alacaklının da,  alacağının belirli bir zaman sürecine yayılarak tahsil edilmesi sağlanmış olur. Bu aslında, bir nevi arabuluculuk sistemine benzer tek farkı tüm süreç devlet tarafından yürütülür ve kontrol edilir.

Avukatlık müessesesi ise üretim, ihracat, ithalat ve satış sözleşmelerinde hukuki temsilcilik görevine yönelir ve bu konuda uzmanlaşmaya başlar. Dolayısı ile hukuk eğitimi almış olan avukatlarımız;  devletin üretiminin durması için değil, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi için mücadele etmeye başlar.

Ayrıca ülkemizdeki en büyük sorunlarımızdan birisi olan Bankacılık kanunu üretim ekonomisine yönelik olarak yeniden düzenlenmelidir. Hepimizin bildiği gibi bankalar modern – kurumsal tefeci gibi davranmaktadırlar. Bankaların sadece para alıp-satan kurumlar olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Bankalar para alıp satmaktan başka işlem yapmalıdır. Bankalar yatırıma katılmalı ve kasalarındaki paraları tefeci mantığı ile borç vermek yerine yatırım ve katılım projelerine destek vermelidirler. Özellikle KOBİ’ler için bankalar gizli ortak veya melek yatırımcı gibi çalışmalıdırlar. Bankalar ekonomide sadece para ile para kazanan kurumlar olmaktan çıkarılarak üretime katkı veren ve üretimden para kazanan kurumlar haline gelmelidirler.

Bize gelince temkinli olmalıyız, ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. Doğru ticaret yapıp sözlerimizi tutmalıyız. Oluşabilecek krizlere karşı hazırlıklı olmalıyız.

Özü sözü doğru olan tacire; cennet kapıları kapanmaz. (Hz. Muhammed)

Bu yazı üçlemesinde tecrübe, yönlendirme ve fikirleri için Sn. Ali Altuntaş ‘a içten teşekkür ederim.