Allah dişçiye düşmanımı düşürmesin..Ama Allah onları da eksik etmesin..
Yapısal olarak nane molla denilen tiplerdenim maalesef. Canımın yanmasına dayanamam hiç. Sadece CANIMIN değil, cananımın CANININ yanmasına da dayanamayan biriyim. Öyle ki; oğlumun sünnetine dayanamayıp, cananımı sünnetçi ile baş başa bırakım aşağıya bahçeye inen bir mostralık babayım.
HEYKELİ DİKİLMESİ LAZIM
Düşünebiliyormusunuz; tesadüfen yaşadığımı bizzat kabul edenlerdenim. Kalpde 4 damar tıkalı iken, ameliyat sabahı hastaneyi terk eden bir salağım ben.
Marmaris’te dişim ağrıyor.. Ben arabaya atlayıp Yalova’ya geliyorum..
Antalya’dan öyle..
Keza Bodrum’dayken..
Kime geliyorum ?
Heykeli dikilesi bir hekime…
Bana göre Yalova’daki en sabırlı ve güleryüzlü DİŞÇİ’ye..(Korkudan yalakalığıma bakın)
Diş Hekimi Murşit SİLAHTAROĞLU dostuma.
Niye ?
Çünkü o basit bir dolgu işlemim için DÖRT iğne ricamı kırmıyor..
Çünkü o, iğneden önce dişetimi ayrıca uyuşturma ısrarımı kırmıyor.
Onun önlüğünün eteğini sıkıyorum…Kızmıyor !
Yaptığı tek şey,tek reaksiyon şu oluyordu. Benim surat ifademi görünce, başını yukarı kaldırıyor, elleri dua edercesini açıp kollarını hafif kaldırıyor ve “Tanrım ben sana ne yaptım ?” diye mırıldanıyordu, isyan edercesine.
Asistanı Şükran da boş durmayıp , arkamdan kollarımı tutuyor…
Mesele alt tarafı dolgu değil, beyin ameliyatındayım sanki..
Anlayacağınız TABANSIZIN tekiyim.
ÇOCUKLUKTA Kİ BAHANE
Hikayem çocukluğumda başladı. O zamanlar diş fırçaları gerçek kıldandı. Şimdi ki gibi sentetik değildi. Hatırlayanlar bilir. Kıl fırçalar inanılmaz öğürme yapardı.
Canım tatlı ya; ben bu sebeple diş bakımımı taa o zamanlar erteledim.
Sentetik fırça çağına geçtiğimizde de ben sigara tiryakisi olmuştum zaten. Kahve de cabası.
Antalya’dayım. Işıklar caddesinde yürürken bir kozmetikçide ilan gördüm:” İNCİ GİBİ DİŞLER için PEARL DROP Kullanın !”
Hemen aldım. Başladım kullanmaya. Daha ertesi gün dişlerim gerçekten İNCİ gibi oldu. O zamanlar kimya fakültesinde okuyan bir tanıdığım vardı. Dikkatini çekmiş sordu ; ne yapıyorsun ? diye. Anlatmamla; “DELİ MİSİN ?”diye tepkisi bir anda oldu. İki gün sonra arkadaşımın açıklaması gerçek olmaya başladı.
Diş etlerim yukarı doğru çekildi. Dişler üzüm salkımı gibi görünmeye başladı.
Tüm dolgularım teker teker düştü.
Dolgusuz kalan dişlerim, börek yerken bile kırılmaya başladı.
Uzun lafın kısası, kalan dişleride zaman içinde kullanamaz olunca, DAMAK yaptırmaya karar verdim.
ÇARESİZLİK
İMPLANT’a para yok çünkü. O hakkımı Milletvekillerine vermişim.
Bir cesaret , Yalova AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI hastanesinden randevu aldım.
Doktorumun ismi SELÇUK HANÇER.
Gencecik, temiz yüzlü (yani nemrut değil) bir diş hekimi.
Gittim. Sıram gelene kadar hekimimin vücut dilini incelemeye aldım. Benden önce kalkan hastaların halini inceledim.
Bir ara asistanı hanım, dışarı çıktı. Yapışmamla sormam bir oldu :” Doktor AKSİ birimi?” Cevap gecikmedi. Güleryüz ile :”Hayır son derece mülayim ve anlayışlı biri.”İçimi harika bir sevinç kapsadı bu cevapla.
Sıra bana geldi.
Oturdum ECEL koltuğuna.
Hekim başladı :”Şu,şu ,şu ve şunlar çekilecek. Alt çeneye protez yapacağız. Üst taraf DAMAK olacak.”
Kaderime razı bir şekilde PEKİ dedim. Sanki başka çarem varmış gibi.
“AMA” diyerek devam ettim:” Ben dişlerimi kendi doktoruma çektirebilirmiyim, o ACITMIYOR da ?” Genç doktor garipser gibi suratıma bakarak:”Fark etmez” dedi.
Hemen SİLAHTAROĞLU’na gittim.
Bugüne kadar bağırmadan zar zor ikisi AZI olmak üzere ALTI tane çekildi.
Perşembe günüde kalan ÜÇ tane çekilecek.
Diş etlerim dinlenip , kendilerini toparladıktan sonra randevu alıp Dr.HANÇER’e gideceğim.
İki problemim kaldı:
Biri üst damak için kalıp alma işlemi. Öğürme olayım maksimum problem.
İkincisi ise, altta kalan ve protez takılacak olan dişleri kaplama yapmak için KESME işlemi…
Nasıl dayanacağım bilemiyorum.
ÖLSEM Mİ ACABA ?