Avukat Selihan Dicle Şimşek; “Maalesef yine hepimizin yüreğini sızlatan bir kadın cinayeti haberi daha aldık. Bir hemcinsimiz daha,  insanlıktan nasibini almamış bir şahıs tarafından canice öldürüldü. Sırf kadın olduğu için bir erkeğin hedefi haline gelen ve yaşamını yitiren tüm kadınlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum.

Gencecik bir üniversite öğrencisinin, bir kadının katledilmesi sadece bir kişiye yönelmiş değildir. Bu ve bundan önce yaşanan tüm kadın cinayetleri, birey birey hepimize, hepimizin ailesine, kızına, kardeşine, annesine yönelmiş tehdittir. Faili elbette yargılanacak cezasını alacaktır, ancak onun gibiler aramızda dolaşmaya, hedefini seçmeye ve katletmeye yine yelteneceklerdir. Unutmamalıyız ki; Suç şahsi ancak neticeleri tüm topluma yöneliktir. Odak noktamız; önce suçun engellenmesi, sonra da failin diğer bireylerde de caydırıcılık oluşturacak şekilde cezalandırılmasıdır.

Cezanın caydırıcılık fonksiyonunu konuşmadan söylenecek her şey çözüm değil, çözümsüzlük olur. Öncelikle şunu özellikle belirtmemiz gerekmektedir. Toplumda yerleşik bir cezaların yetersizliği algısı var. Kadına şiddetin veya kadının canına kast edenlerin cezalandırılmadığı, suçu işleyenlerin serbest bırakıldığı şeklinde gerçekle bağdaşmayan bir algı bilinçli olarak topluma yayılmaya çalışılmaktadır. Bu algıyı yaratanlar, böylesine acı bir durumu dahi politikleştirme gayretinde olanlardır. Ancak bu elbette doğru değil!

Mevcut ceza kanunumuzda can güvenliğine yönelik suçlar,  karşılığı en ağır suçlardır. TCK 81. Maddesi uyarınca “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. TCK 82. Maddesinde ise bu suçun nitelikli halleri cezayı ağırlaştırıcı haller olarak ayrıca belirlenmiştir. Buna göre ise ; “Kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi, canavarca hisle ve eziyet çektirerek işlenmesi, üstsoy altsoydan birine, eş veya kardeşe karşı işlenmesi, çocuğa veya ruh ve beden bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı işlenmesi, gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi, töre saikiyle işlenmesi hallerinde” kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılır.

Örneğin, Pınar Gültekin’in katili, tasarlayarak ve canavarca hisle işlemiş olduğu adam öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanacak ve inanıyorum ki; yargı mercileri çok kısa bir süre içerisinde yargılamayı neticelendirecektir. Fail en ağır cezayı alacak ancak bu toplumda benzer zihniyetteki diğer kişilerde caydırıcı olacak mı? İşte bu asıl sorunumuzdur. Bu noktadan sonrası psikoloji ve sosyoloji biliminin de konusu olup; Psikolojik, ahlaki ve toplumsal boyutunda da çalışmalar yoğunlaşmalıdır. Bizler; bireyden aileye, aileden topluma giden bir zincirin halkalarıyız. Okul öncesi ilk ve en önemli eğitim yuvası olan aileden yetişen bireyleri topluma kazandırmaktayız. Aileler bilinçlenmeli, sırf cinsiyet odaklı ayrımcılık ve bazen anne/babalarımızın çok masum gördükleri ama aslında en tehlikeli sonuçları olan sözlü cinsiyet üzerinden üstünleştirme zihniyetinden uzaklaşmalılardır. Amacımız öncelikle topluma “iyi ve ahlaklı insanlar” kazandırmak olmalıdır. Kadının erkeğe, erkeğin kadına üstünlüğünü esas alan hiç bir öneri çözüme varamaz. Çözüm “insani değer ve vasıflarımızı” yüklediğimiz bireyleri topluma kazandırmaktır. Bu yüzden aile kurumunu her şeyden çok önemsemeliyiz.

Son yaşanan bu kadın cinayeti de yine hepimizi sarstı ancak daha üzücü olanı; tabiri caizse adeta insanların acıları üzerinde tepinerek, böylesine elem bir olayı dahi siyasi rant devşirme malzemesine çevirmekten geri durmayan bir kesimin var olduğunu görmektir. Kadın cinayetleri/kadına şiddet politiktir diyorlar. Hayır! Kadın cinayetleri politik değildir, kadın cinayetleri politikaya alet edilemez. Bunu söyleyenlerin zihniyetinin bu olduğunu zaten biliyoruz. Geçmişte gencecik kızlarımızın başındaki örtü sebebiyle eğitim hayatından, iş hayatından dışlanmaları, itilmeleri; 70 yaşındaki yaşlı teyzenin başındaki örtü sebebiyle tedavi edilmeden hastaneden atıldığı günleri yaşadık bu ülkede. Bu da kadına şiddet değil miydi? Kadına şiddet yalnızca fiziksel değildir. Fiziksel olmasının yanı sıra, bazen psikolojik bazen de ekonomiktir. İşte bugün kadına şiddet politiktir diyenler neredeydi derseniz, o günde oradaydılar!

Bu zihniyeti bir kenara bırakarak, siyasi çekişmelerden uzak bir şekilde kadına şiddet sorunuyla yüzleşmeliyiz. Bahsettiğimiz herhangi birisi değil. Yarın belki annemiz, belki evladımız, belki kardeşimiz yani kadın! Yani İnsan!

Ben bütün bunları insan, kadın, hukukçu kimliğimle söylerken; diğer yandan da AK Parti’de siyaset yapan bir kadın olarak; kadına şiddetin engellenmesi için verilen çabaya, kadının toplumda hak ettiği yeri bulması için verilen gayrete, kadına verilen değere şahidim. Kadına bu derece önem atfedilen başka bir siyasi oluşum olduğunu düşünmüyorum. Birileri kadın üzerinden siyaset yapmaya çalışırken AK Parti kadını siyasette araç değil, siyasetin öznesi görmüştür. Bu sebeple AK Parti; kadın cinayetleri ve kadına şiddetin son bulmasına yönelik yapılması gereken ve eksik kalan ne var ise tamamlamaya, bu sorunla mücadeleye her zaman olduğu gibi yine var gücüyle devam edecektir. Kadının sesini duyuramadığı yerde ses olmaya, gücünün yetmediği yerde kadına güç olmaya her zaman varız ve hep olacağız!” Açıklamasında bulundu.