Rivayet o ki Bursa’nın Osmanlı’nın başkenti olduğu dönemde bir adam bugünkü Arapşükrü mahallesinde bir çeşme yaptırmış ve üstüne de ‘’her kula helal Müslümana haram’’ diye kitabe, yazdırmış, hikâyenin tamamı ilginç okumak isteyenler internetten bulabilirler, hikâyenin özü şu ki; o dönemde de Müslümanlar adaletin yanında olmamışlar, zalimliğe karşı kendilerinden olan ilim sahiplerinin yanında olmamışlar, korkak, bencil ve riyakâr davranmışlar, adam da bu sebeple o kitabeyi yazdırmış. Ne ilginç değil mi zamanlar değişiyor, çağlar değişiyor, aradan yüzlerce yıl geçiyor ama insanlar ve toplumlar değişmiyor. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik ve bir arpa boyu yol gittik diyelim. Çünkü her şey yine aynı bugün bir çeşme yapılsa üstüne yazılacak yazı yine aynıdır.                                                                                                                                    Mübarek Ramazan geldi hoş geldi, ancak her Ramazan öncesi olduğu gibi her şeyin fiyatına da kallavi bir zam geldi. Neden böyle oluyor anlamış değilim, tüm Müslüman coğrafyada böyle mi yoksa sadece Türkiye de mi böyle. Her Ramazan ayı geldiğinde, yiyecek içecek fiyatlarına ciddi zamlar yapılır. Lokantalardaki yemek menülerine ciddi zamlar gelir, normalde 100 TL ye yiyebileceğiniz menü olur 200 TL, sudan, sabuna, iğneden ipliğe, undan pastaya kadar her şeye zam gelir ve bu zamların gerekçesi de ‘Ramazan’da para kazanmayalım mı, zaten bir tek Ramazan’da para kazanıyoruz’ gibi ipe sapa gelmez söylemler olur.

Oysa ki şu gavurlar – Hristiyanlar falan işte onlarında kutsal günleri bayramları var ya, en çok bilineni Mary Chiristmas sırasında- sonrasında- öncesinde çok ciddi indirimler yapıyorlar. Hatta öyle indirimler yapıyorlar ki şaşırıp kalırsınız. Nede olsa, onlar gavur biz Müslümanız değil mi?

Bir de bizim şu mübarek Ramazan’da lüks iftar davetleri vardır. Partiler, yüksek önemli dernekler, vakıflar, belediyeler falan, öyle avokadolu, ejderha meyveli ve yüzbinlerce liraya hatta bazen milyonlara bile mal olabilecek iftar yemekleri yapılır. Körler, sağırlar birbirini ağırlar gibisinde zenginler yer içer, cennetten köşk satın alırlar. Fakirler ise varsa iftar çadırından ne bulurlar ise ona talim ederler. Böyle mi olmalı, yani devletin milletin parasını bu şekilde harcamak kendi avenelerine zevki sefa iftar sofraları vermek midir? Müslümanlara yakışan. Hani fakirlere bir lokma bir hırka hikayeleri anlatırken, ‘fakirlere, fakirliğe sabredin cennete gideceksiniz’ derken zevk sefa zenginlik şaşaa içinde yaşamak mıdır Müslümana yakışan.

Bir de Ramazan geleneklerimizden şu meşhur Ramazan kolileri var. Aslında ihtiyaç sahiplerine verilmesinin muteber olduğu koliler, üstelik bu kolileri verirken sağ elin verdiğini sol el görmesin isterler. Benim gördüğüm bizzat şahit olduğum bu Ramazan kolilerini; partiler, belediyeler tarafından kendi üyelerine kendi yandaşlarına yoldaşlarına dağıtılıyor. Ramazan kolileri Allah rızası için değil, oyları sağlamlaştırmak, kişilerin oy veya sadakatlerini satın almak için kullanılıyor. Çünkü zaten geldiğimiz süreçte ‘’ ince çubukların ucunda oyuncak bayraklar gibi diyanetleri ‘’ olanlar (ki çoğunluk böyle sanırım) hemen yön değiştirip bir koli kuru gıdayı görünce hemencecik taraf oluyorlar.

Yardım kolisi, lüks iftar yemeklerini kim dağıtıyor ya da yapıyorsa yapsın, öncelikle kendi cebinde yapısında görelim bakalım, sevabını nasıl alıyor. Öyle devletin cebinden ağalık yapmak kolay, devletin milletin parasını babanızın parası gibi harcayıp kendi yandaşlarınıza tıka basa dolu kolileri bizim cebimizden vermek size oy getirecektir eminim ama unutmayın inanıyorsanız cehennemi de garantileyeceksiniz. Yok biz ahirete değil, dünyada cennet – cehenneme, inanırız diyorsanız bu yolda devam edin.

Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre, Peygamber hanımları bir koyun kesmişlerdi de Resûlullah (S.A.V.) "Koyundan ne kadarı kaldı?" diye sordu. Âişe, dedi ki: "Sadece kürek kemiği bölgesi kaldı! Gerisini dağıttık" deyince; Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: "Küreğinden başka hepsi bize (sevap olarak) kaldı." (Tırmizi, Kıyame, 33)