LİYAKAT + PERFORMANS = KALİTE

Kalite, bir nevi atığından ayrıştırılmış; damıtılmış, rafine edilmiş, halis hale getirilmiş, yani nitelik kazandırılmış cevher gibidir; onu seçmiş olmaktan dolayı içiniz daima rahat olur. Güven teessüs eder; güven verir güven kazandırır.

Geçtiğimiz günlerde kurum içi çalışanlarımıza bir dizi hizmet içi eğitim semineri verilirken, ben orada, Amerikan Siyahi Hareketi'nin öncüsü Martin Luter King'e ait bir sözü naklettim. Şöyle diyor, Martin Luter King: "Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Micheangelo’nun resim yaptığı Beethoven’in beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürülsün ki gökteki ve yerdeki herkes durup burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin."

Evet, Allah'ın kelamında belirttiği 'varlıkların en şereflisi' payesine muhatap olan insana yakışan da bu payeye uygun işler yapmak olacaktır. Bu nitelik, duruşumuz, yürüyüşümüz, davranışlarımız, tercihlerimiz, özel ve resmi alanda iletişimimiz, işimiz, üretimimiz ve görüntümüze kadar düşünebildiğiniz her şeyle ilgili ve ilişkili olmak durumundadır; bu bizi insan yapar!

Dünyada çeşitli alanlarda yarışmalar, olimpiyatlar düzenlenir ve orada elde edilen sonuçlar o alanın çıtasını belirler, yani bu, kalitenin çıtası demektir. Kimse daha aşağıdaki çıtayı onun karşısına standart olarak getirip koyamaz.

İşte kalite anlayışımızda da ölçümüz daima bir işin evrensel ölçüleri olmalıdır. 'Benim için, Yalova için, Ülkem için bu kafidir' deme hakkına hiçbirimiz sahip değiliz; bunu dediğimiz anda ikinci ligi, ikinci sınıf insan olmayı kabullenmiş oluruz ki, bunu hiç birimizin kendine yakıştırabileceğini düşünmek istemem.

Geçmişte, özel sektörde bulunduğum günlerden bir müşterimin sözü daima zihnimde çakılıdır: "Bir işi ya yapacaksın, ya yapmayacaksın; eğer yapıyorsan, en iyi şekilde yapacaksın." Mutlaka el elden üstündür, iyinin hep daha iyisi olacaktır buna şüphe yok; burada vurgulamak istediğimiz, herkesin en iyiyi hedefleyerek yapabileceğinin en iyisini ortaya koymasıdır. Herkesin işlerini en iyi şekilde yapmaya çalıştığı bir dünyayı düşünün... Orada güven sorunu olur mu? Bu aynı zamanda ahlaklı bir dünyadır.

Bizim, gelişmişlikte geri düşen bütün ülkelerle birlikte yaşadığımız ortak sorun, Allah'ın tüm insanlara eşit sunduğu akli melekeleri kullanma noktasındaki niteliksiz tutumumuzdur; bu hem bir ısraf, hem de bir kalite sorunudur. Hem bu akli melekelerin sınırlarını, hem de onların bize sunacağı keşif, icat ve üretim verimliliğinin sınırlarını zorlamamamız, ne yazık ki aynı zamanda karşımıza ahlaki bir sorun olarak çıkmaktadır.

Kalite, atıklarından arınmış cevher gibidir; onu seçmiş olmaktan dolayı içiniz daima rahat olur. Güven teessüs eder; güven verir güven kazandırır. Markaların tercih edilmesinin nedeni de budur.

Millet olarak, maddi ve manevi dünyası onarılmış, yeniden marka sayılacağımız günlere ulaşmak umudunu korurken, liyakati esas alan ve performansa dayalı çalışma sistemini gözardı etmememiz gerektiği çok açık biçimde kendini gösteriyor. Görmezsek üzülürüz. Umarım yaşadığımız bunca badireden sonra bu yönde bir çıkış yolu buluruz.

 Sevgi, saygı ve tebessümle...

 

Ziya KARATEKİN

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3844663626812831">