Dün gece milli takımımızın oynadığı maçta oyuncularımızın hiçbir varlık gösterememesi, büyük çoğunluğun görüşüne göre de oyunda rakip tarafından ezilmemiz nedeniyle üzüldük, hatta kahrolduk.

En son söylemem gereken şeyi en baştan söyleyeyim.

Aslında biz o maçı oyun başlamadan önce söylenen ulusal marşlar sırasında daha kaybetmiştik.

Ne demek istiyorum? Eğer ulusal marşların söylendiği anları tekrar izlerseniz beni anlayacak, bana hak vereceksiniz.

Futbolcularımızın marş söylenirken ki tavırlarında, ses tonlarında çok görünen bir şey vardı. Sanki bir oyun oynamak için değil de savaşa çıkıyorlarmış gibi bir halleri vardı.

İtalyanları, marşlarını okurken izlediğimiz anlarda ise rahat tavırları olan; zevk alacakları, sevdikleri bir oyun için sahaya çıkan, tebessüm eden, mutlu insanların halleri vardı sanki üzerlerinde.

Dün geceki oyunu futbolcularımızın algılayış biçimi, futbolun kendi gerçeklerinden uzaktı. Futbolcularımızın yaşadıkları; ülkemizde siyaset alanında insanlarımıza yaşattıklarımıza çok benziyordu. Futbolcularımızın da siyasetin kirli, yaşamın gerçekliğinden uzakta olan söylemlerinden insanımızın etkilendiğine benzer bir şekilde etkilenmiş görünen; performanslarını sergilemekten uzak, gergin ve yaptıkları işten zevk almayan bir halleri vardı. Sahada ne yaptıklarını belki de bu yüzden bilmiyorlardı.

Siyasete ayar veren, ülkemizde her şeyi "Memleketin beka meselesi" haline getiren yönetici üst aklın bir benzerinin dün gece sahaya çıkan futbolcuları yöneten akılda da olduğunu gördük. Futbolculara, Türk insanlarının deyimiyle söylersek "İyi gaz verilmişti" (iyi korkutulmuş, iyi sindirilmişlerdi!) Maçın sonunda böyle bir sonucun ortaya çıkması bu nedenle ağırlıklı olarak psikolojik unsurların sonucuydu.

Hamaset edebiyatıyla bu işlerin olmayacağı bir kez daha görüldü.

Hamasetlerin sonucu gerginlik, gerginliklerin sonucu ise yetersizliklerimizin gün yüzüne çıkmasıdır.