Sosyal medya ve iletişimin bu denli hızlı etkileşimi içerisinde maalesef hep kötü örnekler yayılım hızı ile göz önünde. Haberleri izlemek istemiyor ve televizyonu kapatmak zorunda kalıyorum. Hep kötü örnekler mi göz önünde olacak?

İyi olan, güzel örnekler yok mu bu dünyada?

Programlara bakıyorum, kavga olan, içeriğinde bunalım olan, adeta psikopat tiplemeleri olan yayınların  reytingi yüksek. Bu böyle gitmez, gitmemeli.

Pandemi ile içine kapanık bir nesil oluştu adeta. Kendi kendine bir kabuk örüp o kabuğun içerisinde bir hayal dünyasında yaşayan bir nesil. Ayağı ne kadar zamandır toprağa, çimene basmamıştır tahmin edebiliyor musunuz?

Bu gidişata dur demek için geç kalıyoruz. Havalar soğuk biliyorum, lakin önümüz bahar. Kırlara, çiçeklere, doğaya hasret kalmış bir gençlik var biliyor musunuz?

Sanal değil, gerçek…

Sağlık problemlerine yol açan bu durum karşısında yetkilileri göreve davet ediyorum. Ayağı toprağa değebilecek okul bahçeleri istiyorum. Çiçekleri koklayacak, meyvelerini dalından alabileceği mesire yerleri, piknik alanlarında çocukların özgürce koşabilecekleri alanlar. Bir iki saatte bir haftalık yorgunluğunuzu atabileceğiniz ortamları gençlerimiz oluşturmak onların hakları. Aslında bizim de hakkımız. Eşlerimiz, hele bir de çalışıyorsa zaten iş hayatının yüküne evin sorumluluğu da yüklenmiyor mu?

Millet Bahçesi hızla ilerlerken, çok da uzaklarda olmayan köylerimiz bizlere bu imkanı veriyor. Mesire ve piknik alanlarının sayısının artması ile inanıyorum ki benim gibi köy hayatı sevgisi olanların sayısı artacaktır. Yeter ki bu alanları koruyup tekrar geldiğimizde daha temiz bulmayı hedefleyelim. Aynı zamanda köy ürünlerinin de satışına imkan verilmesi bu alanların cazibesini daha da artıracaktır.

Topluma iyi örnekler sunulmalıdır. Örneğin devletimizin yaptığı 7 puanlık KDV indirimi karşısında kendisi de 7 puan fiyat indirimi yapan firmaları görmek istiyoruz. Bizler de bu firmaların gönüllü reklamını yapmayı taahhüt ediyoruz. Zam fırsatçılarını değil, garibi gurebayı her zaman bağrına basabilen iş adamlarının sayısının artmasını istiyoruz. Mahallesine sahip çıkan, “Komşusu aç iken tok yatmanın” vebalinin farkında olanları görmek istiyoruz.

İyilikte yarışmak, iyi olma adına bu dünyanın hakkını verebilmek gerekiyor. Günü kurtarıp köşe dönmek için her şeyi mübah görenleri lütfen toplum önüne çıkartmayınız. Onlar amaçları için kendilerini adeta araç etmiş  zavallılardır benim gözümde. İşin ucunda nasıl menfaat olursa olsun bir kıymeti yok. İyilik hedef olmadıktan sonra bireysel ego tatmini o kadar basit geliyor ki bir süre sonra. Bu tiplemeler sizi istemezler, çünkü sizi kullanamayacaklarını bilirler. Menfaat birlikteliği de olmayacağına göre kedileri bilirler kendileri gibi olanları…

Neyse hiç kıymeti yok bu tiplemelerin…

Özetle herkes işinde, mesleğinde en iyisi olmayı hedeflerken kimsenin ayağına basmamalı. Başkalarının omzuna basarak hiçbir yere çıkılmaz…

Hele hele başkalarının  haklarını ayak oyunları ile gasp ederek hiç olmaz. Çok iyi bilinmelidir ki herkes her şeyin farkında. Sadece uygun zamanı bekliyor. Bir yerde zaman veriyor. Ama zamanı geldiğinde de gasp edilen her şeyin hesabı da sorulur. Bu dünyada olmaz ise öbür dünyada muhakkak….