HABER: Abdullah Bozkurt

AK Parti Gençlik Kolları Genel Başkanı ve Yalova Milletvekili Ahmet Büyükgümüş’ün konuşması aynen şu şekilde;

“Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 2021 yılı bütçe görüşmelerini uzun toplantıların ardından bugün tamamlıyoruz. Bu vesileyle bütçenin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Partimizin 2002'de iktidara geldiği günden bu yana hazırladığımız 19'uncu bütçemizle sizlerin ve aziz milletimizin huzurundayız. Ulaşımdan sağlığa, sosyal politikalardan tarıma, enerjiden şehirciliğe kadar ülkemizin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her köşesinde yürüttüğümüz hizmet siyasetiyle on sekiz yıldır milletimizin gönlündeki yerimizi perçinledik. Bugün yolumuza çok daha güçlü bir şekilde devam ediyoruz. Adalet ve güvenlik alanlarında hayata geçirdiğimiz reformlarla bireyle devlet arasındaki ilişkileri yeniden tesis ederken daha katılımcı bir yönetim anlayışını da hayata geçiriyoruz. Önümüzdeki aylarda daha önceden açıklanan insan hakları eylem planı ve yargı reformu stratejisi kapsamında atılacak adımlarla bu süreci daha da güçlendireceğiz.

Sayın milletvekilleri, konuştuğumuz bütçe sadece rakamlar ve istatistiklerden oluşmuyor bundan çok daha fazlasını ifade ediyor. Bizim için bütçe demek vatandaşın refahı, huzuru, güvenliği demek; bütçe demek çocukların ve biz gençlerin geleceği demek.

2002'den bu yana bütçe kaynaklarının yönetimi bakımından önemli gördüğüm iki yapısal dönüşümden sizlere bahsetmek istiyorum: OECD araştırmalarına göre, 2002'de merkezî yönetim harcamalarının yüzde 43,4'ü, neredeyse yarısı faize gidiyordu. 2020 yılı itibarıyla bu oranı yüzde 11,3'e indirdik. Yine aynı araştırmada, 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85,7'si faiz harcamalarına gidiyordu, bu oranı 2020 yılında yüzde 17,4'e indirdik. Artık milletin parası faize değil, hizmete, yatırıma gidiyor.

Biz hazırladığımız bütçelerde her zaman önceliği eğitim ve sağlığa verdik. 2021 yılı bütçesinde tekrar en büyük payın eğitime ayrılmış olması ve sağlık alanında yatırım bütçesinin yüzde 40 artırılmış olması ülkemizin geleceği adına büyük bir kazanımdır. Bugün her birinin fedakârlığını şükranla andığımız sağlık personellerimizin binbir fedakârlığı sayesinde salgın süreciyle en etkili şekilde mücadele eden ülkelerden biri konumundayız. Yine bu dönemde öğretmenlerimiz, evlerini sınıfa dönüştürerek öğrencilerinin ruhen ve fikren yanında olmuşlardır. Türkiye, sağlık ordusunu ve eğitim ordusunu daha da güçlendirerek yoluna emin adımlarla devam edecektir.

Sadece salgın sürecinde hizmete açtığımız hastaneler, yollar, barajlar, enerji santralleri, sanayi tesisleri hiçbir zorluk karşısında durmayacağımızın en büyük göstergesidir. Bu süreçte hayata geçirdiğimiz tüm yatırımları... Yılmadan, yorulmadan hedeflerimize ulaşmak için kararlılıkla çalıştığımıza hem aziz milletimiz hem de tüm dünya şahit olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinden geçtiğimiz dönem, salgın sürecinin de tetiklediği önemli jeopolitik riskler, uluslararası kuruluşların yaşadığı yapısal testler ve ticaret savaşlarına konu olan yoğun bir dış politika gündemini önümüze getirmektedir. Büyük dönüşümlerin yaşandığı bu dönemde Türkiye aktif, sorun çözen, masada ve sahada etkin politikalar geliştiren, sadece oyunun kurallarına tabi olan değil, oyunun kurallarını belirleyen bir anlayışla hareket eden bir ülke konumunda, bir aktör konumunda.

Ülkemiz bir yandan geleceğini güvenle inşa etmenin mücadelesini verirken diğer yandan insanlık için huzura ve refaha kapı aralayacak politikalar geliştirmektedir. Bu anlamda "Dünya beşten büyüktür." söylemiyle Türkiye, sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin değil ama oradan başlayarak tüm BM sisteminin hakkaniyet ve eşitlik odaklı şekilde yeniden düzenlenmesi için mücadele vermektedir. Bugün, Libya'dan Karabağ'a, Doğu Akdeniz'den Kıbrıs'a kadar hakkı haykıran bir Türkiye var. Bu bağlamda sadece dış işlerimiz, yürütme değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi de önemli bir rol oynamaktadır. Değişik zamanlarda, bu kutsal çatının altında iktidarıyla, muhalefetiyle siyasi partilerimizin bir araya gelerek yayınladıkları kararları ve deklarasyonları hem dış işlerimize istikamet vermesi hem de milletimizin ortak iradesini göstermesi bakımından çok değerli buluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her kamu politikası gibi dış politika da eleştirilebilir ama ortada bir politika varsa eleştirilir. Ama ben muhalefetin söylemlerine, dış politikaya dair tespitlerine baktığımda maalesef ortada bir politika önerisi göremiyorum. Aksine, anlık gelişmeler karşısında histerik, telaşlı sözler yığınından başka bir şey yok. Mavi vatanı korumak için Libya'yla attığımız adımları destekliyor muhalefet, bu güzel bir şey ama orada, BM tarafından meşru kabul edilen hükûmeti canice görevden uzaklaştırmak için haydutluk yapanlara karşı dost ve kardeş Libya halkının yanında olmamızı eleştiriyor. Azerbaycan'da gardaşlarımız destansı bir mücadele vererek Karabağ'ı düşman işgalinden kurtardı, bunu hep birlikte alkışladık. Türkiye de duasıyla, kararlılığıyla, her şeyiyle gardaşlarının yanında oldu. Ama muhalefet "Türkiye, Karabağ'a Suriye'den terörist götürüyor hatta buna aracılık yapıyor." diyerek büyük bir yalan ortaya koydu. Biz bu ülkenin insanları, Azerbaycan'ın gardaşları sizlerin o Batılı dostları kadar dostunuz değil miyiz, kardeşiniz değil miyiz? Neden ülkemizin ortak menfaatleri, çıkarları olduğu bir konuda böylesine bir yalanı politik öneri olarak ortaya koydunuz?

Buradan hem kayıtlara geçmesi hem de tarihe not düşülmesi için söylüyorum: Büyük kahraman Enver Paşa hangi ruh, heyecan ve idealle Kafkasya'da, Bakü'de olduysa biz bugün aynı istikametteyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk hangi ruh, heyecan ve idealle Libya'da direnişi örgütlemek için mücadele ettiyse ve o başlayan direniş Çöl Aslanı Ömer Muhtar'a kadar uzanan bir direniş silsilesini başlatmışsa biz aynı amaçla, aynı istikametle oraya katkı sunmak için gittik. Zamanlar, mekânlar, koşullar değişse de eğer istikametimiz aziz milletimizse bizim yaptıklarımız, attığımız adımlar asla değişmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, kişisel polemik için bunu ifade etmeyeceğim ve kişisel polemikler üzerinden siyaset yapmak da asla benim tarzım olan bir iş değil ama burada daha önce de yani bu oturumun öncesinde de dile geldi bu beşinci kol faaliyeti meselesi. Şimdi, bunu ilk Franco dile getirmiş, İspanya-Fransa Savaşı sırasında bu ortaya çıkmış. Bir kere bunları geçmek lazım. Neden? Çünkü düşünce dünyasında dile getirilen bazı hususlar kavram niteliği kazandıklarında onu söyleyen şahıslardan, onun söylenmesine neden olan durumlardan, koşullardan bağımsızlaşırlar ve hem düşünürler için hem bizler için bir kavrama dönüşürler. İşte, beşinci kol faaliyeti de bunlardan biri. Yani, ben nasıl artı değer üzerine bir seminer verdiğimde Marksist olmuyorsam, bu kavramı kullanan kişi de illa onu ilk söyleyen faşisttir diye faşist olarak nitelendirilemez. Bu, büyük bir düşünce hatasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama buraya gelmeden araştırdım, bu beşinci kol faaliyeti nasıl tanımlanıyor, bu kavram ne? Beşinci kol faaliyeti, fiilî müdahaleyle ele geçirilemeyen bir kitleyi ya da devleti manevi etkiye maruz bırakmak suretiyle yıkıcı çalışmalar yapmaktır.

Yani uluslararası alanda 2 araç var, 2 temel araç var; diplomasi ve sahada askerî faaliyet. Ülkeleri belirli politik pozisyonlara bu 2 araç kullanılarak getirmeye çalışıyor, bütün aktörler bunun gerçekleştiriyor ama maalesef, şimdi bazı örnekler vereceğim; bu tanımlama size soyut gelmiş olabilir. Bakın, şimdi, şu beşinci kol faaliyeti değil de nedir? Söylentilere göre Türkiye tarafından cihatçı grupların da Azerbaycan'a gönderildiği ifade ediliyor. Bunu bir dış politika alanında kurmay muhalefet yetkilisi söylüyor; bu beşinci kol faaliyetidir, başka ne?  Ya da "Ordumuz büyük bir kahramanlıkla Suriye'nin kuzeyindeki terör koridorunu yok etmek için mücadele ederken YPG/PKK bize mi saldıracak, olmaz öyle şey." demek, işte, bu beşinci kol faaliyetidir. Yaptığımız bu harekâtı diplomatik ya da askerî bir enstrüman kullanmadan birileri geri çekmeye çalışıyor ve maalesef, bilerek ya da bilmeyerek buna yerli aktörlerden alet olanlar var.

Ya da şuna bakalım: "Libya meselesinde Trablus yönetimi -ki BM tarafından meşru kabul edilen Sayın Sarrac'ın Başkanlığını yaptığı Hükûmet- cihatçı bir yönetim. Tobruk yönetimi yani cani, darbeci General Hafter'in haydut çetesi daha makul, seküler bir yönetim. Bunlarla neden biz irtibat kurmuyoruz?" dediğimiz de aslında aynı durum geçerli. Zaten tüm küresel güçler bizi öyle bir ilişkiye zorlamaya çalışıyor. Bu da açık bir işte, beşinci kol faaliyetidir.

Şimdi, liste böyle uzayıp gider sayın milletvekilleri. Muhalefetin bu noktadaki durumunu şöyle formülüze edebiliriz: Yani "Erdoğan gitsin, yeter ki Erdoğan gitsin. Arada millî çıkarlarımızı zedelenmiş hiç umurumuzda değil. Erdoğan nasıl giderse gitsin; doğal gazımız, petrolümüz olmasın, bunları bulup çıkarmayalım. Erdoğan yeter ki gitsin. Millî tankımız, İHA'mız, SİHA'mız, bunlar çalışmasın; bunların üretimine, bunların geliştirilmesine devam etmeyelim." Şimdi, bu gerçekten hazin bir durum ve milletimiz gerçekten bunun hesabını sorar, her seçimde de soruyor. Zaten her seçimde muhalefetin kaybederek tekrardan buraya gelmesinin en önemli sebebi bu. Bunu değerlendiren bir muhalefet yetkilisi şöyle diyor: "İşte, iş bulmak için AK Parti’ye üye gidip oluyorlar." Yani, belediyeler, büyük belediyeler bizim yönetimimizde değil aksine buralarda AK Partili olduğu için, insanlar sadece AK Partili olduğu için işten atılıyorlar. Böyle bir atmosferde neden bahsediyorsunuz siz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 yılı bütçemizin hayırlar getirmesini milletimize temenni ediyorum. Süremi aştığım için her birinizin affına sığınıyor, saygılarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı.