Yayla, ‘ Taksim’in yayalaştırılması projesi kapsamında Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların sökülerek yerlerinin değişmesine tepki mahiyetindeki demokratik eylemin amacından saptırılarak,  ülkedeki toplumsal huzurun bozulmasına neden olacak provokatif eylemlere dönüştürülmesini doğru bulmuyoruz. Çevreye duyarlı kişi ve grupların sivil itaatsizlik olarak görülebilecek eylemi, provokatörlerin devreye girmesiyle marjinal grupların ve Türkiye’nin huzuruna kastedenlerin başrol oynadığı bir senaryoya dönüşmüştür.

Bu noktada İstanbul yönetiminden ve güvenliğinden sorumlu olanların, zamanında açıklama yapmaması nedeniyle, bilgi kirliliğine ve manipülasyona istemeden de olsa zemin hazırlamaları, güvenlik güçler ile vatandaş arasında yaşanan gerilimlerin açıklamalarla daha da derinleşmesi gibi hatalar provokasyonu meslek edinen grupların ekmeğine yağ sürmüştür’dedi.

     Yayla, ‘Bugün ulaştığı nokta itibarıyla eylemler hak talebi olmaktan çıkıp doğrudan hak gaspına dönüşmüştür. Özellikle büyükşehirler olmak üzere esnafın işyerini açması engellenerek evine ekmek götürme hakkı, ambulansların önü kesilerek tedavi hakkı, medya araçları yakılarak basın hürriyeti ve haber alma özgürlüğü, öğrencilerin okullara ve dershanelere gitmesi imkansız hale getirilerek eğitim hakkı ve turistler dahil insanların seyahat etme özgürlüğü gasp edilmektedir.

Küresel nitelikteki sorunlara ve bulunduğu bölgedeki çatışmalara çözüm üreten Türkiye, devletiyle ve milletiyle kendi sorunlarına ve çekişmelerine diyalog ile çözüm üretecek kapasiteye fazlasıyla sahiptir. Bu çerçevede hükümet, güvenlik ve özgürlük dengesini bozmadan eylemlerin sona ermesini sağlayacak tavrı ve dili benimsemelidir.

Muhalefet partileri ve Meclis dışındaki siyasi partiler, ortaya konulmaya çalışılan kaos çabasını kendilerine oy devşirme süreci olarak görmemeli, demokrasilerde yönetimin ancak seçimle el değiştireceği gerçeğini benimsemeli ve bunu seslendirmeli; eyleme katılanlara verdikleri desteğin, katılmayan büyük halk kitlesinin hukukunu ve haklarını çiğneyen bir süreci desteklemek olduğunu da unutmamalıdır.

Diğer taraftan, başta sosyal medya olmak üzere, çeşitli yollarla topluma yalan-yanlış bilgi aktaran ve bu yöntemle eylemin sivil itaatsizlik özelliğini kaybetmesine neden olan kişi ve camialar milletin bunları not ettiğini hatırlarından çıkarmadan tavırlarını değiştirmelidir. Eylemin toplumsal kaosa dönüşmesini engellemek ve provokatörlere fırsat vermeme adına sağduyu çağrısı yapan, kendi teşkilatları başta olmak üzere millete sükûnet tavsiye eden siyasi liderler ve kanaat önderlerine teşekkür ediyoruz.

Sivil itaatsizlik hakkının başkalarının hukukuna zarar verilmeden kullanılması gerekmektedir. Bu sınır herhangi bir şekilde aşılmamalı ve eylemcilere doğrudan müdahaleyi gerektirecek ve sorunu içinden çıkılmaz hale sokacak davranışlardan uzak durulmalıdır.

Şunu biliyoruz ki, milletimiz, siyasi görüş farklılıklarını büyük Türkiye hayali içerisinde diyalog ile seslendirecek ve sonucu sadece uzlaşma olan feraseti aklı selim ile hakim kılacaktır. Provokasyon çabaları da, huzuru bozma girişimleri de bu ferasetin karşısında yenilmeye mahkûm olacaktır.

Yaşananlar, sadece marjinal iç dinamiklerin tepkisi olarak görülmemeli, bunun, Türkiye’nin bölgesel lider, küresel aktör olma iradesini akamete uğratmak isteyen dış kaynaklarla da ilişkili olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.

Başta terör olmak üzere, tüm sorunlarımızı diyalog ve müzakere yöntemiyle çözerek ‘Büyük Türkiye’ idealini gerçekleştirmek için 76 milyon tek yürek, tek ses olmalı ve küresel aktör olma yolunda birlikte ilerlemeliyiz. Bu anlamda ülkemizin ve milletimizin fırsat ve imkanları vardır’dedi.