Emekli Kültür Müdürü ve Arkeolog Mehmet Eroğlu’nun kaleminden dökülen “Bir Arkeoloğun Anıları”, sadece bir memurun bireysel hikâyesi değil; aynı zamanda Türkiye’nin yakın siyasi ve toplumsal tarihine tutulan bir aynadır.
SİSTEMİN DİŞLİLERİ ARASINDA EZİLMEYEN BİR DURUŞ: 35 YILLIK ONURLU BİR MÜCADELE
Cumhuriyet tarihinin en çalkantılı dönemlerine tanıklık etmiş, bürokrasi ve siyaset arasındaki gri alanda kendini var etmeye çalışan kamu görevlilerinin yaşadığı baskılar, sürgünler, itibarsızlaştırma politikaları... İşte Mehmet Eroğlu’nun anlatısı bu karanlık tabloyu aydınlatan nadir ışıklardan biri. II. Dünya Savaşı’nın gölgesinde, Kayseri’nin Kepiç Köyü’nde dünyaya gelen Eroğlu, köy yaşamının tüm zorluklarını iliklerine kadar hissederek büyür. Okula yalınayak gider, yoklukla boğuşur, öğretmenlerinin ideolojik yaftalamalarla hapsedilişine tanıklık eder. Ancak tüm bu şartlara rağmen, öğrenmeye olan tutkusu ve ülkesine hizmet etme arzusu hiçbir zaman sönmez.
Tarihe olan ilgisi ve sosyal adalet inancı, onu Arkeoloji alanında eğitim almaya ve yıllar boyu sürecek bir devlet memurluğu yolculuğuna taşır. Milet’ten Side’ye, Priene’den Afrodisias’a uzanan bu serüvende, yalnızca antik eserlerin izini sürmekle kalmaz; aynı zamanda ülkesinin kültürel mirasına sahip çıkmak için canhıraş mücadele verir.
MÜZE MÜDÜRÜ DEĞİL, TARİHİN BEKÇİSİ
Eroğlu, bir müze müdüründen çok daha fazlasıdır. O, Anadolu topraklarının bağrından çıkmış bir tarih bekçisidir. Side Müzesi önünden bir grup turistin çaldığı sütun başını köy köy arayıp bularak müzeye kazandırması, kaçak kazılarla mücadele etmesi, Aydın ve Mardin müzelerinde envanterde gözüken ama ortada olmayan binlerce eserin peşine düşmesi, onun görev bilincini ve idealizmini açıkça ortaya koyar.
Ancak ne yazık ki, bu dik duruşu çoğu zaman siyasi iktidarların ve bürokrasinin hoşuna gitmez. Partizanca atamalar, kişisel hesaplar ve ideolojik ayrışmalar; onun mesleki yükselişini değil, sürgününü getirir. Aydın’da karşılaştığı partizan valiyle yaşadığı çatışma, adeta sistemin dürüst kamu görevlilerine uyguladığı yıldırma politikalarının birebir yansımasıdır. Tehditlerle, görev engellemeleriyle, imzası atılmayan belgelerle adeta yok edilmek istenen bir memurdan söz ediyoruz. Ancak o, yine de boyun eğmez.
KİTAP: BİR HESAPLAŞMA DEĞİL, BİR TANIKLIK METNİ
“Bir Arkeoloğun Anıları”, salt bir anı kitabı değildir. O, geçmişle bugün arasında köprü kuran bir tanıklık metnidir. Yalnızca kişisel tarih değil, memleketin politik çalkantılarla geçen yarım yüzyılını belgeleyen, adı konmamış kahramanlıklarla dolu bir belge. 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin karanlık günlerinden, halkın zihnine kazınmış korku ikliminden ve baskı rejiminden bahsederken, sadece tarihsel bilgi vermez; aynı zamanda bir vicdan muhasebesi sunar.
Eroğlu’nun ideolojik olarak “komünist” diye yaftalanması, sürgünle cezalandırılması, çalışkan ve dürüst bir memurun sisteme sığmayışı, bugünün kamu çalışanları için de hâlâ güncelliğini koruyan bir uyarı niteliğindedir. Zira liyakatin yerini sadakatin aldığı, memleket sevgisinin suç sayıldığı dönemler ne yazık ki hâlâ tam anlamıyla geride bırakılmış değildir.
KÜLTÜREL MİRASA SAHİP ÇIKMANIN BEDELİ
Kitap, bir başka açıdan da Anadolu’nun tarihsel zenginliklerine yapılan hoyrat müdahalelerin belgesi gibidir. Yabancı kazı heyetlerinin başına buyrukluğu, antik eserlerin yurt dışına kaçırılması, üç kuruşluk menfaat uğruna yapılan ihanetler, kaçak yapılaşmalarla talan edilen tarihi alanlar… Mehmet Eroğlu, tüm bu karanlık çarkların ortasında tek başına direnen bir isimdir. Side Antik Kenti’nin içine yapılan otellere, betonarme yapılara karşı verdiği mücadele, aslında bir ülkenin tarihine sahip çıkma çabasının sembolüdür.
SONUÇ: BİR İNSANIN DEĞİL, BİR TOPLUMUN HAFIZASI
Eroğlu’nun kaleme aldığı anılar, yalnızca bireysel bir geçmişi değil, bir toplumun tarihini taşır satır aralarında. Kitabın başında anlattığı doğum günü hikâyesi, aslında sistemin bireye nasıl yaklaştığının en sade ama en çarpıcı örneğidir: “Sen şu tarihte doğmuş ol” diyen bir memurun ağzından alınan bir kimlik bilgisi… Hayatın gelişigüzelliği ile devletin mekanik işleyişinin kesişim noktası...
“Bir Arkeoloğun Anıları”, bir idealistin hayatı boyunca ödediği bedellerin, gösterdiği onurlu duruşun, bu ülkenin köklerine ve kültürel mirasına duyduğu sonsuz sevginin destansı anlatısıdır. Her bir satırıyla, geçmişten bugüne taşınan bir direnişin ve sessiz kahramanlığın çığlığıdır. Sadece bir arkeoloğun değil, bu toprakların vicdanını temsil eden onurlu bir yurttaşın hikâyesidir.
Kaynak: Fulya omaç