1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında 5 Haziran Dünya Çevre Günü olması kararının alınması, cononavirüs ile mücadele ettiğimiz şu günlerde ne kadar doğru bir karar olduğunu daha iyi ortaya koymuştur. Coronavirüsün hayatımıza girmesinden itibaren insanlar çevrenin önemini bir kez daha anlamış, doğaya sarılmıştır. Coronavirüs ile birlikte insanlar evinde kalmaya başlamış, toprakla tanışma fırsatı bulmuştur. Coronavirüsün etkileri ile birlikte fidan ve fide satışında patlamaların yaşanması da insanların doğaya, toprağa yöneldiğinin göstergesidir.

İnsanoğlu yaşadığı süre zarfında bilinçsizce toprağını, suyunu, havasını kısaca çevresini kirletmiş, geleceği olan çocuklara nasıl bir doğa bırakacağını düşünememiştir. İnsanlar toprağı kirleten tarımsal ilaçlardan suyu kirleten kimyasal fabrika atıklarına, havayı kirleten egzoz dumanından ve çevremizi kirleten daha birçok zararlı maddeden ya ayrılamamış ya da ayrılmak istememiştir.

Doğanın korunmasını ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak elzemdir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini unutmadan, geleceğimiz ve çocuklarımız için çevreye karşı sorumluluklarımızın farkında olunmalıdır. Suyun önemi her platformda insanlara anlatılmalı, su israfının önüne geçilmeli ve su kaynaklarımız kirletilmemelidir. Yenilenebilir enerji kaynakları birinci önceliğimiz olmalı ve çevreye zarar vermeyen doğa dostu enerji kaynakları tercih edilmelidir.