Eskiden akılları karıştırmışlar, sonra insana buradan bir akıl seçip al demişler, ‘insan gidip kendi aklını almış’ derlerdi büyüklerimiz. Yani her insan kendi aklını, düşüncesini beğenir, en doğrunun kendisi olduğunu düşünür. Bu nedenle de ittifak yerine iftiraklar ortaya çıkar. Bir yerde konsensüs, ortak noktada birleşme yoksa, orada basiret sahibi insanların olmadığının kanıtıdır bu.

 

Bizim kültürümüzde istişare (danışma), fikir alma ve bu fikirleri yoğurarak doğruyu bulma anlayışı vardır. Enaniyet (kendini öne çıkarma), kendini beğenme, kendini en akıllı sanma (Ukalalık), kendini akıl hocası görme, başkalarının düşüncelerini küçümseme, dinlememe, sadece kendi konuşma gibi özellikler basitlik ve sefillik olarak görülürdü. Bu tip insanlar muhatap bile alınmaz, kendini düzeltmezse yalnızlığa itilirdi. Dolayısıyla toplumda istişare ile doğru fikirler olgunlaşarak genel kabul görür ve asgari hatalı fikirlerle toplum gelişirdi.

Kuran-i Kerimde; ‘’(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı-doğruyu görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.”

06 / 104 ayeti de Müslümana konulara, fikirlere yaklaşırken olayın iç yüzünü anlamaya çalışmak, doğru anlamak için gayret sarf etmek, var olan basiret ve feraset kabiliyetini kullanarak doğru karar vermesini vurgular bu ayet.

Ancak nefsi, bencil, çıkarcı, kendinden başkasını düşünmeyen bir akıl ve anlayış, bu güzel nitelikleri ayak altına alır ve kendini beş paralık eder toplumda. Ama bunun farkında bile olmaz, kendini bir adam sanır. Oysa arkasından konuşulan ve düşünülenlerin farkında olsa özgül ağırlığını da anlamış olurdu insan.

Bu gün insanlar feraset ve basiret özelliklerini kaybettiğinden, düşmanla dostu tanıyamaz oldu. Av ile avcıyı ayırt edemez oldu. Neyin hak, doğru; neyin hata ve yanlış olduğunu bilemez duruma geldi. Konuyla ilgili Mevlana Mesnevisinde şöyle bir hikaye anlatılır.

 Adamın birisi hile ile tuzağına bir kuş düşürmüş ve kuş adama der ki: ‘Ey ulu kişi!... Sen şimdiye kadar bir çok deve kurban ettin, bir çok öküz, koyun yedin!... Dünyada onlarla doymadın da, benimle mi doyacaksın? Eğer bırakırsan beni, sana öyle üç öğüt veririm ki, hayatın değişir.’ Adam bu teklifi mantıklı bulur ve tamam der kuşa.

‘Kuş, birincisini elinde iken, ikincisini şu damın üzerinde, üçüncüsünü de ağacın dalına konduğumda veririm. Adam kabul eder ve Bak ilkini söylüyorum:

"Olmayacak söze; kim söylerse söylesin, asla  inanma tamam mı’

Adamın aklı yattı kuşun bilgeliğine, gevşetiverdi parmaklarını, pırrr diye uçtu, azat oldu, balçık duvarın üzerine konup dedi ki: ‘Geçmiş, gitmiş şeye gam yeme, fırsatı kaçırdın diye dövünme!... Bak beni bıraktın ama, şu küçücük bedenimde 500 gram ağırlığında, değerine paha biçilemeyecek bir inci var idi. Sana da, oğullarına da yeterdi de artardı bile!... O inci senin hakkındı. Fakat kısmetin değilmiş kaçırdın, dünyada bir eşi bulunmayacak kadar kıymetli ve emsalsiz idi.’

Adam, çılgın gibi bağırmaya, dövünmeye başladı. Kuş dedi ki: ‘Sana geçmiş, gitmiş şeye üzülme, gam yeme diye nasihat etmedim mi?

Madem ki, geçip gitti, neden üzülürsün? Sen; ya benim öğüdümü anlamadın, yahut da sağırsın. Aslanım, ben kendim 500 gram gelmem zaten, içimde o kadar inci nasıl bulunabilir?’

Adam bu söz üzerine kendine geldi. Haydi, o üçüncü güzel öğüdü de söyle o zaman. Kuş dedi ki: ‚Allah için, o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim öyle mi? Uykuya dalmış, bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır. Aptallık ve bilgisizlik yırtığı, yama kabul etmez!’ Der ve uçup gider.

Bu gün toplumumuz bu avcıdan farklı değil. Müslümanın basiretli olması, reklamlara, algı içerikli yayınlara aldanmaması gerekmez mi?

Ülkemizin düşmanlarının tuzaklarını, planlarını, saptırmalarını, sinsiliklerini, attıkları okun hedefini görmeleri gerekmez mi? Dostunu düşmanı iyi tanımaz mı? Ayıdan post, gavurdan dost olmayacağını bilmez mi? Maalesef bilmiyor.

Allah uyuşan akıldan, ferasetini kaybeden gözden ve düşünceden korusun bizi. Bu necip milletin nesli bu duruma nasıl düştü de biz uyumaya devam ediyoruz diye de düşünmeden edemiyorum. Allah sıratı mustakımden ayırmasın hepimizi.