17 AĞUSTOS 1999

Saat 03.02

Beşik gibi sallanan dört katlı bir binanın dördüncü katındayım.

Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere, saatler aylara döndü sanki.

Zaman kavramını yitirdi. Korkunun ötesinde bir Dünya’ya geçtim. Çocuklarım, eşim.

Kendime ait hiçbir şey düşünemiyorum.

Binamız sağlamdı. Sağ salim dışarıya çıktık. Beş katlı komşu binaya gözlerimiz takıldı. Kocaman bir toz bulutu. Deprem altından gelen çaresiz insan sesleri...

Sonrası malum. Kurtarma çalışmaları, yardım seferberliği, yaraların sarılması.

Bu depremde hayatımda ilk defa onlarca cansız bedeni yan yana gördüm.

Haftalar süren ve hala kulağımdan gitmeyen acı acı öten ambulans sesleri.

Sağlık ordusunun, askerin, polisin, sivil toplum örgütlerinin, vatandaşın verdiği kahramanca mücadeleye şahit oldum.

İnsanın en yüce ve en aşağılık bir varlık olduğunu yaşadığım olaylarda bu depremde şahit oldum.

Resmi rakamlara göre 17.480 kişi öldü. Kayıp sayısı ise kesin olarak hiçbir gün açıklanmadı.

Moloz yığınları arasında insan parçalarını görmek ve sabaha kan kokusu ile uyanmak hayatımın en zor anlarıydı.

Aradan günler, aylar geçti.

Belediyeler imar değişikliğine gitti. Zemin emniyet gerilimi, radyan temel, kazık sistemi, nevrülü demir, yapı denetim gibi sözcüklerle tanıştık.

İmar değişikliği yapıldı. Beş katlı evler yerine artık daha sağlam ve iki katlı evler yapılmaya başlandı. Şehir yavaş yavaş daha güvenli ve daha yaşanabilir bir dönüşüme sahne oldu.

Aradan 20 yıl geçti. Deprem unutuldu. Ölülerin yası ranta mağlup oldu. Yeniden kat yükseltildi. Fay hatları üzerine kod farkıyla birlikte yine beş, altı katlı binalar yapılmaya başlandı.

Geçen hafta acı haber İzmir’den geldi.

100’ü aşkın ölü, binlerce yaralı.

İki bebeğin mucize kurtuluşu ise hepimize zifiri karanlıkta bit umut oldu. Hepimiz bu iki melek için gözyaşı döktük.

Şimdi depremin bütün acılarını yaşayan biri olarak kara kara düşünüyorum.

Belediyeler deprem öncesi yapılmış ve yıpranmış binalara bir çözüm bulmak yerine deprem sonrası verilen iki kat imarı neden dört kata çıkartırlar?

Biz depremde yaşamayı değil, depremde ölmeyi başarabilmek için her şeyi yapıyoruz.

Sonra da bir kenara çekilip bunun adına kader diyoruz.

Zemine göre yapılmayan binalarda ölmek kader değildir, kederdir.

İzmir’de hayatını kaybedenlere Rahmet diliyorum.

Depremle birlikte yaşamayı kadercilikle değil. İlim, akıl ve bilimle başarabiliriz.

Yoksa gelecek nesillerimiz bu acıları yaşamaya devam edecek.