Döşeğimde Ölürken William Faulkner’in özgün bir romanı. Romanda, ölüm döşeğindeki Addie isimli annenin kırk mil uzaklıktaki ailesinin yanına gömülmesini istemesinden ötürü, vasiyeti gerçekleştirmek adına yolculuk eden ailenin hikayesi anlatılır. Bencil bir baba, sıradan bir büyük abi, ince duyarlılığı olan ikinci oğul, üvey evlat olan üçüncü oğul, kız kardeş ve sekiz yaşlarında bir çocuk olan Vardaman vardır. Faulkner kitabı geceleri çalıştığı elektrik santralinde yazmaya başlamış ve kırk yedi günde romanı tamamlamış. Bu roman iççin Faulkner’in gövde gösterisi de diyor edebiyat tarihçileri. Bilinç akışı tekniğinin ustaca kullanıldığı roman Amerikan modern edebiyatına önemli ve özgün bir roman olarak görülüyor. Çevirisini Murat Belge yapmış. Önsözde anlattığına göre Murat Belge kitabı okuduğu anda nedenini bilmeden çevirmeye başlamış ve 1965 yılında Murat Belge çevirisiyle De Yayınevi’nden basılmış.

  William Faulkner düzyazıyı şiirselleştirmekte usta bir isim. Nitekim 24 yaşında ilk kitabı şiir kitabıydı ancak kendisi daha sonra romana yöneldi ve bu alanda birçok eser verdi. Henüz 40 yaşına gelmeden bugün modern klasik diyebileceğimiz kitapları yazdı. Döşeğimde Ölürken, Ses ve Öfke Faulkner’in henüz kırk yaşına basmadan yazdığı romanlar. Bu romanlarda dili öylesine şiirsel ve akıcı kullanmıştır ki asıl dilinden okuyamasak bile çevirisinden de müthiş lezzetli bir tat alırız. 1949’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü, 1963’te Nehir Korsanları kitabıyla da Pulitzer ödülünü kazanmıştır. Yanlış bilmiyorsam bu iki ödülü de kazanan tek yazar. Faulkner 1962’de Missisipi’de bir kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiş ancak düzyazıya getirdiği bu yenilik, şiirsel dili, kuru anlatımı dışlayan ve bilinç akışının imkanlarını zorlaması edebiyat tarihinde yeni bir alan yaratmıştır. Bir arkadaşım demişti zamanında, “Şairler gizli Faulkner okuyucularıdır.” Faulkner romanlarındaki dili duyumsamaya başladığınızda o dilden lezzet almamak neredeyse imkansız.

  2013’te James Franco Döşeğimde Ölürken romanına dayanarak bir drama filmi çekmiş. Bilinç akışı tekniğini sinemaya uyarlayabilmek zor olduğu için film birçok yönden eksik ancak hikaye ve görüntüler bu eksikliği tamamlar nitelikte. Elbette romanlar çoğunlukla sinemadan daha da iyi bir hayal gücü sağlar ancak filmi izlemek de iyi gelebilir.

  Bir romanı okuduğumuz zaman yazar geniş çaplı tasvirlerde bulunmuyorsa yer, mekan, kişi bizim düşlediğimiz biçimdedir ancak sinemada yönetmen kendi yerini, kendi yüzünü belirler. Bu yönüyle filmler düş gücümüzü kısıtlar.

  Hem kitap hem de film bize bir çok şey düşündürtecek görüntüler ve sahnelere sahip. Faulkner büyük bir usta. Düzyazıyı şiir süzgecinden böylesine geçirip damıtmak büyük iş doğrusu.