Çocukluğumun Yalova’sında mahalle arkadaşlarımla birlikte büyük bir şaşkınlıkla ve hayranlıkla semer yapışını seyretmekten keyif aldığımız biriydi Semerci Nuri amca.

Sokağa girince koşarak dükkanının önüne gelir büyük ahşap çerçeveli camlardan içeriyi izlerdik.

Rengârenk süslenmiş çeşit çeşit semerler, koşum takımları, yularlar bir de hayvanların boynuna takılan mavi boncuklarla süslenmiş boyunluklar olurdu dört duvarı ve vitrini süsleyen.

Nuri amca çevresinde sayılan sevilen bir insandı.

Sabah namazı sonrası, güneşin ilk ışıkları ile dükkanını Besmele ile açtığı ve daima sağ adımla içeriye girdiğini anlatırlardı.

Sabah dükkan temizlik ve düzeninden sonra o gün yapacağı semerin malzemesini ayarlar, otururdu tezgahın başına...

İlerlemiş yaşına rağmen, yorgun elleri ile ustalık ve ahenkle semer yapardı.

Yine bir gün dükkan camından meraklı meraklı onu izlerken içerden Nuri amca seslendi. Gelin çocuklar içeri...

Biraz mahcup, birazda şaşkın bir şekilde içeri girdik.

-Hoş geldiniz çocuklar.

- Dikkat ediyorum da ara ara gelip benim semer yapımımı izliyorsunuz. Peki, bu yaptıklarımın ne olduğunu? Ne işe yaradığını biliyor musunuz?

Bizler hep bir ağızdan

- Hayır. Diye cevap verdik.

-O zaman gelin içeri size anlatayım dedi.

Birkaç meraklı afacan bizler birden ciddileşip bizlere gösterilen yerlere oturarak merakla Nuri amcanın anlatmasını bekledik.

Çocuklar, sizleri uzun zamandır izliyorum. Ne zaman vitrinin önüne gelseniz merakla bakıyorsunuz. Bu yaptığım sanat çok eskilerden beri süregelen ata yadigârı bir meslektir, yapılan bu işe semer, bunu yapan ustaya da semerci denir.

Peki, semer nedir? Bileniniz var mı?

Biz hepimiz başımızı bir o yana bir bu yana sallayarak yok dedik.

Tamam, o zaman can kulağı ile beni dinleyin şimdi

Semer ya da diğer adı ile Palan yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, eşek, katır gibi hayvanlar için yapılmaktadır

Taşıyacakları yükün muhteviyatına ve kullanılacak hayvana göre ebat ve şekli değişir.

Hayvanın sırtına zarar vermeyecek şekilde deri ile keçe arası kuru kamış otları ile doldurulup semer iğnesi ile dikilen semerler sonrasında ağaçtan yapılan üst oturma ve yük yeri olan iskelete dikkatlice yerleştirilir çocuklar.

Eğer semer. Hayvanın yapısına uygun bir form da olmazsa vermesi yük hayvanın sırtından düşer, formunu oturtamazsa sırtı yara olurdu. Anlayacağınız incelik ve ustalık isteyen bir meslektir.

İşte o gün Semerci Nuri amcanın yapmış olduğu bu semerlerin ne işe yaradığını, ustalık isteyen bir sanat olduğunu, Nuri amcanın sevecen bir o kadar otoriter ses tonu ile dinledik.

Dün gibi gözümde canlanır. Nasılda merakla dinlemiştir Nuri amcayı…

Konuşması biten Nuri amca, çalışma masasının gözünü açıp, hepimize akide şekeri ikram etti.

Bugün çok mutluyduk, Nuri amca bizi dükkanına davet etmiş, bizlere yaptığı işi anlatmış bir de akide şekeri ikram etmişti.

Sevinçle dükkândan fırladık. Akşam evde anlatacak çok güzel bir hikayemiz vardı.

Evet, geçmişten güzel bir insan ve unutulmaya yüz tutmuş bir sanat…

Semerci Nuri ve Semercilik.

Bizler şanslı bir çocukluk geçirdik. Etrafımızda işlerini severek ve değer vererek yapan zanaatkâr ustaların olduğu şirin bir kasabada büyüdük. İnsanlar birbirini tanır, kollardı.

Zanaatkâr ustalara hürmet gösterilir, saygı duyulurdu.

Semerci Nuri Amca ve diğer sanatkâr, zanaatkar büyüklerimiz, yaşadığımız kültürün birer hazinesidir.

Şimdi ise Kültür varlığımız olan ustalarımızı bir bir kaybetmekte, sanatlarını da unutulmaya terk etmekteyiz.

Geçmişimizde neler olmuş, neler yapılırmış bunları aktaramazsak işte o zaman gelecek nesilden, saygı, sevgi ve bu topraklara gönül vermelerini bekleyemeyiz…

Bir atasözümüzle bitirelim bu hafta, ‘Eşek olursan, semer vuran çok olur’

Sevgi, saygı ve mutlulukla kalın.