AK parti Yalova İl Gençlik Kolları Başkanlığı, 15 Temmuz Şehit ve Gazileri Anma Konulu bir konferans düzenledi. Konferansta söz alan Dilipak ve Tuncer, büyük bir dikkatle dinlendi. Programı dinleyenler arasında; Yalova Üniversitesi Rektörü  Prof. Dr. Suat Cebeci, Yalova AK Parti milletvekili Ahmet Büyükgümüş, İl Başkanı Yusuf Ziya Öztabak, Çiftlikköy Belediye Başkanı Ali Murat Silpagar ve Yalova STK temsilcileri vardı. Açılış konuşmasını İl Gençlik Kolları Başkanı Furkan Karamercimek yaptı. Programın; 27 gün süren nöbetlerin anısına, ayın 27’sinde yapıldığını belirten Karamercimek’in konuşmasından sonra Zekeriya Selman Kur’an-ı Kerim tilaveti yaptı. Ardından sözü Yusuf Ziya Öztabak aldı ve;

“15 Temmuz her an tüylerimizi diken diken eden büyük bir destandır. Ve bu destan daha önceki Kurtuluş Savaşı’ndan, Çanakkale Zaferi’nden bizlerin birebir yaşamadığı ancak bize birtakım nakletme yöntemleriyle anlatılan destanların da gerçekliğini gösteren ve Türk Milleti’nin mesele memleket olduğunda nasıl bir cesaretle, canını hiçe sayarak, ülkesini koruma adına neler yapabileceğini gösteren büyük bir destandır” dedi.

Büyükgümüş “Eğer bir yerde su varsa teyemmüme hacet yoktur”

Öztabak’tan sonra sözü alan Ahmet Büyükgümüş ise şu sözleri sarf etti;

“15 Temmuz ruhu, unutturmamamız gereken, hafızalarımızda, kalplerimizde her zaman diri tutmamız gereken ve bu memleketin mayasını oluşturan ruhun ayrılmaz bir parçasıdır. Cumhurbaşkanımızın kararlılığı, milletimizin yüksek iradesiyle hangi oyunların bozulabileceği, tüm dünyanın aslında bir oyunu olan FETÖ’nün çok değişik boyutlarda bu ihanet tezgahının nasıl boşa çıkarılabileceği ve milletimizin hangi büyük hamleleri başarabileceğini destansı bir şekilde göstermiş olduk. Bu destansı mücadelede konuşulacak birçok nokta var ama şu da bizim için altın bir ilkedir; eğer bir yerde su varsa teyemmüme hacet yoktur.”

Dilipak “Her ülkede ordu var devletini korur, polis var halkını korur. Türkiye’de bir millet var; devletini, ordusunu, polisini korur”

Türkiye’yi 15 Temmuz’a getiren derin tarihi süreci anlatan Abdurrahman Dilipak;

“Sonunda 15 Temmuz’da darbeye karar verdiler ve bunu çok sinsice yaptılar. Çünkü işin içinde bütün uluslar arası sistem var. Darbe başarılıydı aslında. Darbeyi başarısız kılan Allah’ın yardımından başka bir şey değildi. Bildiri okunmuş, Beştepe, meclis gibi birçok yer vurulmuş, TRT’ye girilmiş… Kaldı ki darbe saat üçte başlayacaktı. Bir astsubayla bir yarbay Mit’e gidip ‘Darbe yapacaklar’ filan diyor. Bizimkiler de ‘Vay, öyle bir şey mi varmış?’ diyor. Böyle abuk subuk bir hikaye… Gidip Genel Kurmay Başkanı’na ‘Şunlar darbe yapacaklarmış haberiniz var mı? diyorlar. O da bir sorayım deyip özel kalem müdürünü çağırıyor. Derken FETÖ deşifre olduğunu anlıyor ve harekete geçiyor. Darbe erkene alınıyor. Aslında erkene alınmasına rağmen kazanılmıştı. Üç tane hikaye var anlaşılmayan. İstanbul Emniyet Müdürlüğü saat dokuz buçukta olayın farkına varmış. Sekiz buçukta benim hanım arayıp ‘Darbe oluyor’ diye haber vermişti.

Sonuçta halkın sokağa çıkmasını kim sağladı? Tayyip Erdoğan’ın inmesi mümkün değildi. Kule de ele geçirilmiş. Nasıl indi? Dakka bir, gol bir… Halisdemir, harekatı yönetecek komutanı alnının çatından vurdu. Bu nasıl oldu? Ve öteki adam Almanya’ya kaçmış. Kaçarsa kaçsın. Ama daha operasyon başlarken don gömlek yakalanmış, gözaltına alınmıştı. Harekatın sivil komutanı yakalanmış, askeri komutanı öldürülmüştü. Başbakan tünelde, İçişleri Bakanı havaalanından çıkamıyor. Meclis vurulmuş. Bakın, bunun ne olduğunu bilmiyoruz. Ama sonuçta bu insanlar sokağa çıktılar. Her ülkede ordu var devletini korur, polis var halkını korur. Türkiye’de bir millet var; devletini, ordusunu, polisini korur. Ve bunun nasıl yaptığını kendisi de bilmez. Yani helikoptere levye fırlatan, tankların üzerine çıplak elleriyle yürüyen bir halk var.

“Gün doğduktan sonra gelenler ya hain ya ahmak”

Ve tarihin akış yönü değişiyor. Sonuçta Erdoğan havaalanına iniyor. Kuleyi ele geçiren Hataylı bir tıp doktoru… Hiç planda yok, kendinin de oraya nasıl gittiğinin çok farkında değil. Ama sonuçta kaybettiler. Çünkü Allah böyle istedi. Ve bu millet tarihin akış yönünü değiştirdi. Bakın; o gün çağrılmadan meydanlara çıkanlar -ki asıl şehitler onlardı- onlar altın madalyayı hak ediyorlar. Tayyip Erdoğan’ı kurtaran da onlar… İkincisi Tayyip Erdoğan çağırdıktan sonra meydanlara koşanlar, onlara gümüş madalya… Çünkü çağrılmadan gelenler var. Tankların üzerine yürüyen kızlar var. Onlar hiç kimse çağırmadan çıktılar. Sabah namazından sonra gelenlere bronz madalya, o zamana kadar gelmediler. Gün doğduktan sonra gelenler ya hain ya ahmak… Onlar kazananın kim olduğunu gördüler, ona göre kendilerine bir yol seçtiler.

“Adana üçüncü başkent olacaktı”

Eğer darbe gerçekleşmiş olsaydı ne yapmayı planlıyorlardı? Tayyip Erdoğan’ı uluslar arası ceza mahkemesine göndereceklerdi. Borsayı basmalarının sebebi orada 300 ton altının olmasıydı. Tayyip Bey’in uçağına altınları doldurup ‘Kaçacaktı’ diyeceklerdi. Ve kendilerine rakip olarak gördükleri binlerce kişiyi ya infaz edecekler ya özür diletecekler ya da hapse tıkacaklardı. Darbeye karşı sivil hareketle de askerler bir mutabakat metni imzalayacaklardı. Yani halk muhalefetini de kendileri düşünmüşler. Her şeyi planlamışlar. Planlamadıkları hiçbir şey yok. Fethullah Gülen İstanbul’a gelecekti. Orayı bir hilafet merkezi gibi kullanacaklardı. Orası dinler arası diyalog merkezi olacaktı. Ermenistan’daki soykırımı ve tazminatı kabul edecekti. Dinler arası diyalog merkezi bu sorunu çözecekti. Kıbrıs, Avrupa Biriliği’yle birlikte çözülecekti. Kudüs’ü, Birleşmiş Milletlerle birlikte çözecekti. Her hafta bu misyoner okulların olduğu ülkelerden birileri gelip Gülen’e biat edeceklerdi. Her ay da kendisi bir İslam ülkesine gidip orada bir halife gibi karşılanacaktı. Yani burası uluslararası sorunların çözüldüğü bir dinler arası diyalog merkezi olacaktı. Ve Gülen bu sorunları çözdüğü için de Nobel Barış Ödülü’ne layık görülecekti. Ankara’da bir hükümet olacaktı ama Kürdistan bölgesi dedikleri bölgede yerel yönetim özerklik şartı kabul edilmiş bir Türkiye olacaktı. Adana üçüncü başkent olacaktı. Büyük Ortadoğu Projesi Adana’dan yönetilecekti. Üç tane başkentiniz olacaktı. Kaybettiniz.

“Bugün Siyonistlerin paniği sizin zaferinizden kaynaklanıyor”

Bir kahramanlık gösterdiniz. Bu emperyalizmin, bu kapitalizmin sonunu getirecek bir kahramanlık… İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda faşizm çöktü. Bu FETÖ kurulurken komünizm yeni çökmüştü. Bugün yaşanan kriz, kapitalizm krizidir. Siyonizm, kapitalizme dayalı… Bugün Siyonistlerin paniği sizin zaferinizden kaynaklanıyor. İncil’de geçen bir ayet –hepsi korkuyorlar- ‘Asya’dan doğan yeni bir güneş var.’ Korku onların, umut bizim oldu. Dünya beşten büyüktür diyoruz. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi, bizim önerimiz olmayacak diyoruz. Yeryüzündeki bütün Müslümanlara müttehit olacağız. Adaletten, barıştan, hürriyetten yana, yeni bir dünya kuracağız, onlar istemeseler de!” dedi.     

Ardından Yusuf Ziya Öztabak, Abdurrahman Dilipak’a hediye takdim etti.

Tuncer “15 Temmuz’da yapılan şey 100 yıllık ezberin bozulmasıdır”

Dilipak’tan sonra konuşmasını gerçekleştiren Serdar Tuncer;  “Önce bütün şühedamızı bir şiirle yâd edelim” diyerek, Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in Bizim Şarkımız adlı şiirini okudu. Sonrasında;

“Bugün dudaklarda güzel bir şarkıyı bırakıp gitti. Bu şarkı kıyamete kadar bu milletin, bu devletin, istiklal ve istikbal şarkısı olarak ay yıldızlı bayrak dalgalandığı müddetçe dillerde dolaşmaya devam edecek. 15 Temmuz, yarınlara 15 Temmuz’un ne olduğunu aktarabildiğimiz kadar kıymetli. Neydi 15 Temmuz’da yaşanan? Pek çok insan sadece 15 Temmuz’a bakarak 15 Temmuz’u anlamaya çalışıyor. Böyle bir şey mümkün değil. 100 yıldır birileri Türkiye’de istediği şeyi yapmış. Yapmaya da o kadar alışmışlar ki ‘Biz bu ülkede istediğimizi yaparız, insanlar da evlerinde oturur’ demişler. İşte 15 Temmuz’da yapılan şey bu 100 yıllık ezberin bozulması ve bu defterin bir daha açılmamak üzere kapatılmasıdır.

“Pensilvanya’dan gelen halifenin sırtına, Osmanlı’nın ilk halifesinin kaftanını giydireceklerdi”

15 Temmuz gerçekleşseydi ne olacaktı? Bir mesele üzerinden söyleyeyim. Yavuz Sultan Selim Han, Osmanlı’nın ilk halifesi, üstünde beyaz bir kaftan var. Memlük seferinden dönüyor. Hilafeti almış geliyor. İdrisî Bitlisî hocası… Hocasının atından üzerine bir çamur sıçrıyor. Zaman durdu derler. Yavuz celalli adam, gözler Yavuz’a dönüyor. Acaba ne tepki verecek diye. Diyor ki; ‘Şu kaftanı saklayın. Üstünde hocamın atından sıçrayan çamur var. Kabrimin üstüne örtün, belki Allah bize merhamet eder’ O kaftan 2000’li yılların başına kadar Yavuz Sultan Selim Han’ın, ilk halifenin türbesinin üstünde örtülüydü. 2010’larda o kaftan kayboldu. Ahmet Şimşirgil Hoca çok bağırdı ekranlarda, kardeşiniz çok söyledi; Bu kaftan nerede? İşte restorasyon çalışması yapılıyor, eskidi, temizlenecek gibi şeyler söylediler. Geçen Mahir Ünal Bey açıkladı. ‘O kaftanı Amerika’dan istediler de göndermedik’ diye. Bizim hep bir tereddüdümüz vardı, meğer onu hesap ediyorlarmış. Mevzu şu; 15 Temmuz’da istediklerini yapsalar Pensilvanya’dan gelen halifenin sırtına, Osmanlı’nın ilk halifesinin kaftanını giydirecekler… Eğer bu gerçekleşseydi ortada ne millet ne devlet vardı. Kargaşa, kaos, iç savaş olacaktı. Neler yaşanacaktı neler… Allah fırsat vermedi. Kaftan nerede? Şimdi Yavuz’un sırtında, durması gerektiği yerde duruyor” dedi.

Konuşmasının ardından, Ali Murat Silpagar, Serdar Tuncer’e hediye takdiminde bulundu.

Haber/Fotoğraf: Nilüfer Ateş