20 yıl öncesi ve gecenin karanlığında 03:02’de meydana gelen Marmara depremi… Depremi yaşayanların zihinlerinden hiç çıkmayan o acı dolu günler, aylar, seneler... Öncelikle depremde vefat eden vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum. Hepsinin acısını yürekten paylaşıyorum. Bu kader birliğinde aradan yıllar geçse de hep taze kalacağını, hep o anı birlikte yaşadığımızı yineliyorum. Allah o acı dolu günleri milletimize tekrar yaşatmasın.

Aradan geçen 20 yıl sonrasında 17 Ağustosu daha derinden analiz etmemiz gerektiği zihnimde oluşuyor. Hangi bakış açısı ile görüp, yorumlayıp değerlendirmeliyiz? Alınacak çok dersler var. Öncelikle çaresiz kalışımız hatırıma geliyor. Hazırlıksız yakalanışımız, deprem anında yaşadıklarımız, sonrasında bitmeyen deprem fırtınası dolu gece. Kundaktaki kızımı hatırlıyorum öncelikle. Eşimi, ailemi, depremin sesini ve ışığını, evimizi adeta burgulu bir gücün evire çevire sarstığı o geceyi… Duygu ve hüzün yüklü… Yakınlarını kaybetmiş olan vatandaşlarım için bu duygu yükü daha da fazladır. Evlerini, işyerlerini, malını mülkünü kaybedenlerde de o gecenin acı hatıraları canlanacaktır. Sonrasında adeta ulusal seferberlik ilan edildi milletimizce… Hiç unutamıyorum, Aydın’dan bir amcamız kamyonetine yüklediği pet şişe dolu suları getirmişti. Amca nedir bunlar deyince :

“ Evladım depremi duyar duymaz elime geçirdiğim kaplarla köy çeşmesinden su doldurdum, yola çıktım, susuz kalmayın dedim” cevabı hala dün gibi kulaklarımda.

17 Ağustos hepimiz için duygu yüklü, acı yüklü… Kaybettiğimiz değerli dostlarımızın hatırası yüklü… Lakin durup bir durum değerlendirmesi yapmak, yapılanları gözden geçirmek gerekiyor her zaman… Devletimiz, STK’lar kurumlarıyla, organizasyonlarla deprem öncesi, sırası ve sonrasına yönelik ciddi yol katedildi. Lakin yeterli mi derseniz hayır… Daha yapılacak çok şey var…

Gelişen teknoloji ve iletişim çağında bakış açımız da yenileniyor elbette. Binaların da bu gelişime ayak uydurarak yeni teknolojilere göre yapılması daha sağlam binaların yapılması sonucunu çıkartıyor. Ayrıca arama kurtarma sürecinde daha kısa sürede daha fazla yol alınması söz konusu. Yerleşime açılacak olan alanların parsel bazında zemin etüdlerinin yapılması ve ona göre yapının projelendirilmesi gelinen ciddi bir nokta. Bunun yanında bireysel olarak her şey toplumsal bilincin bu alanda daha iyi bir seviyeye getirilmesine dayanıyor. Afet bilinç eğitimlerinin anaokulundan itibaren ders olarak konulması, ilköğretim, lise ve üniversitede adeta zorunlu vatandaşlık hizmeti şeklinde teorik ve pratik eğitimlerle bütünleşen ciddi bir yaklaşım sergilenmesi gerekiyor. Buradan sayın milli eğitim bakanımıza sesleniyorum; ”Afet Bilinci” dersi tüm okullarımızda zorunlu ders olarak okutulsun. Sadece deprem değil, ilkyardım, yangın, sel… Aklınıza gelecek insan hayatına yönelik ne tür risk varsa hepsini çocuklarımız bilsinler ve ne yapacaklarının bilincinde olsunlar… Bu açıdan illerimizde kurulan Mahalle Afet Gönüllüleri Derneklerini ve Mahalle Afet Gönüllülerini (MAG) kutluyorum. Tüm imkansızlıklar ve bazen de umut kırıklıklarımıza rağmen hala “Biz Varız” diyorsak bu bilincin getirdiği sonuçtur. Afet bilinci toplumumuzda ne kadar fazla vatandaşımızca ilgi görür ve geliştirilirse o kadar ileri seviyelere geliriz.