Çocuğun temelde kişiliğinin oturduğu ve genel olarak oluştuğu yaş aralığı, 5-6 yaş olarak kabul edilir.

Bu yaşa kadar olan yaşantı içerisinde çocuklar, konuşmaya ve yürümeye başladıkları andan itibaren pek çok şeyi kişiliklerine katmaya başlar.

Fiziksel doğum zaman içerisinde daha kısa bir sürede yayılırken, psikolojik doğum ise yaşam boyu devam eder. Çocuğun kişilik gelişimi doğumla birlikte başlar ve 6 yaşlarına geldiğinde büyük oranda tamamlanmaktadır.

Peki çocukta karakter nedir?

Çocuklar kendilerine has kişilik özellikleriyle dünyaya gelirler. Her çocuk farklı özellikler taşır. Aynı ailede büyüyen kardeşler arasında bile kişilik özellikleri açısından büyük farklar vardır. Hatta tek yumurta ikizi olan kardeşler bile birbirlerinden farklı özellikler göstermektedirler.

Sözlük anlamı olarak da kuramsal anlam olarak da aslında aynı şeyleri anlatan karakter: Bireylerin diğer bireylerle arasındaki bütün farklılıkların bütünüdür diyebiliriz. Kişiyi diğerlerinden ayıran ne varsa, karakterinin özellikleridir. Çabuk kızması ya da sakin olması, güler yüzlülüğü ya da melankolik yapısı, içe dönük ya da dışa dönük olması gibi her türlü özellik karakter başlığı altında toplanabilir. Karakter aslında kişilik, mizaç ve huy kelimeleriyle eş anlamlı olarak da kullanılır ve hepsi aynı anlamı ifade eder: Kişiyi diğerlerinden ayıran bütün özelliklerin toplamıdır.

Karakterin bir kişilik yapısı olduğunu biliyoruz ve bu yapı genel hatlarıyla daha doğmadan belirlenmiş haldedir. Sahip olduğumuz pek çok özellik gibi kişilik özelliklerimiz de genlerimiz yoluyla belirlenir. Bunun üzerine ilk çocukluk aşamalarında başka bazı özellikler eklenir ve bireyin karakterinin önemli bir bölümü erken çocukluk dönemi olan 6-7 yaşları civarında tamamlanmış olur.

Son yıllarda özellikle eğitim anlamında çok kullanılan ‘7 çok geç ‘sloganı bu açıdan çok önemlidir ve çok doğru bir anlamda kullanılmaktadır. Gerçekten de bireyin hem kişilik hem de bilişsel özelliklerinin %80'i 7 yaşından önce tamamlanmış olmaktadır. Bu nedenle bir çocuğa kazandırılacak ne varsa erken çocukluk olarak tanımlanan 0-6 yaşlar arasında değerlendirilmelidir.

Karakter oluşumunda genlerimiz ne kadar etkilidir?

Genlerimizle belirlenmiş olan karakterlerimiz en geç 6-7 yaşına kadar büyük bir oranda şekillendikten sonra geri kalan ne varsa ailemiz ve çevremizden gördüklerimizle, öğrendiklerimizle oluşuyor.

Özellikle okul öncesi dönemde en etkili faktör önce aile, sonra okul olarak öne çıkıyor. Bu dönemler çocuklarda taklit eğiliminin dikkat çektiği dönemlerdir. Çocuk ilerde kendisiyle özdeşleştireceği pek çok davranış biçimini bu yaşlarda, başkalarını taklit ederek öğreniyor. Çocuk kendi davranışlarını ve bu davranışlara karşılık gelen tepkileri değerlendirerek, kişilik oluşumunda önemli adımlar atmaya başlıyor. Toplum içinde kim olduğunu, ondan kim olmasının beklendiğini, hangi davranışlarının kabul görüp hangilerinin reddedildiğini belirlemeye çalışıyor. Bu aşamalar sırasında kendi toplumsal kabul değerleri ve beğenileri oluşuyor. Bütün bu aşamalar aslında zincirleme olarak birbirini hem etkiliyor hem de tetikliyor. Bir davranış bir diğerini getiriyor. Burada ailenin ve çocuğun içinde yaşadığı toplumun etkisi çok büyük. Çocuğun kişiliğinde doğrudan önemli bir pay sahibi oluyorlar. Dolayısıyla sağlam karakterli bir çocuk istiyorsak sağlam temelleri olan toplumlar ve aileler olmak zorundayız.

Karakter oluşumunda ailenin önemi nedir?

Çocuğun gelişimde en temel faktör ailedir. Özellikle aileleri gözlemlediğimizde tipik bazı ortak tutumlar görüyoruz.

Anne babanın aşırı koruyucu ve kollayıcı olduğu bir aile içinde başkalarına bağımlı ve kendine güvensiz çocuklar yetişmektedir.

Her tür doğru ya da yanlış davranışında kayıtsız şartsız hoş görüyle cevap alan bir çocuk bencil olacak ve herkesin her ortamda dikkatini çekmeye, bütün ilgiyi üzerinde toplamaya çalışacaktır.

Bazen bir çocuk ailesi tarafından birtakım sebeplerle reddedilir. Fiziksel ve psikolojik olarak ihtiyaçları ya karşılanmaz ve görmezden gelinir ya da düşmanca davranışlarla karşılaşır. Gelecekte kendisi de her şeye ve herkese karşı düşmanca davranacak çocuklar bu tip ailelerde yetişmektedir.

Çocuğun her yaptığı, her söylediği sürekli eleştirilerek çocuk uyarılır ve dışlanır. Böyle bir ailenin çocuğu isyankâr bir yapıda ve aşağılık kompleksine sahip olarak yetişecektir.

Çocuğun mutlak egemenliğinin olduğu böyle bir aile yapısında yetişen çocuklar zamanla çevrelerindeki diğer insanlar üzerinde de üstünlük kurmaya çalışırlar.

Maalesef bazı aileler çocuklar arasında tercih yapmakta ya da birbirleriyle kıyaslamaktadırlar. Bu tip bir davranış çocukta yetersizlik ve aşağılık duygularına yol açmaktadır.

Her şeyde olduğu gibi burada da abartıya kaçmayan bir hoş görü ve çocuğu kabul etme, onu bütün özellikleriyle kabul etmek anlamına gelir. Yanlışlar elbette yine olabilir ama ailenin tutarlı ve anlayışlı tavırlar içinde olması doğru yönü belirlemede çok önemlidir. Kendine güvenen, yapıcı, olumlu, sosyal ilişkileri sorunsuz çocuklar bu tip ailelerde yetişirler.

Bu açılardan bakıldığında çocukların karakterlerinin oluşumunda temel belirleyicinin aile olduğu daha ney olarak görülmektedir.

Okul aileden sonra en önemli eğitim yuvasıdır ve bir çocuk için sosyal çevreye açılan ilk kapıdır. Dolayısıyla da çocuğun kişiliğini biçimlendiren önemli bir sosyal kurumdur. Burada da çocuk iş birliğini, kuralları ve kurallara uymayı, paylaşmayı, üretmeyi hem bir birey olmayı, hem de bir birey olarak topluma ait olmayı öğrenerek, bütün bunları kişiliğinde harmanlama becerisi geliştirecek ve kendi olmaya çalışacaktır.

Günümüzde eğitimin en önemli amacı, bireyi yetişkin rollerine hazırlamak ve kendisini yönetebilme becerilerini geliştirmesine yardımcı olmaktır. Bu da ancak çocuğa bağımsız düşünme becerisini kazandırmaktan geçer.

Okul dönemi çocuklar açısından aynı zamanda bir gruplaşma çağıdır. Çocuk birtakım gruplara katılarak hem onların davranışlarını ve düşüncelerini benimser ya da reddeder, hem de kendi düşünce ve davranışlarını onların kabulüne sunar. Toplumsal onay almaya çalışır. Burada kabul gören her davranış çocuğun kişilik özelliği olarak ve davranışları olarak netleşecektir. Okul dönemleri çocuk için arkadaşlık, paylaşmak, kimlik arayışları gibi pek çok farklı alanda olgunlaşmasını da sağlayan bir eğitim kurumu olduğundan önemli bir etkiye sahiptir.

Olumsuz karakter ise aslında kişiliğimiz demektir. İnsan kişiliği sadece iyi yönlerden oluşmaz. İnsan türünün ilk evrimleşmesinden bu yana genlerimize bile kodlanmış saldırganlık gibi bir dürtümüz de var. Bu her canlı türünde var olan bir hayatta kalma ve yaşama tutunma iç güdüsünden kaynaklanır. Bu yönüyle doğaldır. Ancak uygarlıkla beraber artık bu saldırganlık dürtümüzü törpülemeyi de öğrendik. Bazı özelliklerimizi öne çıkarıp bazı özelliklerimiz bastırmak zaman içinde başarabildiğimiz bir eylem.

Bazen öncelikle aileden gelen genlerin etkisiyle ya da sonradan oluşabilen başka bazı faktörler sebebiyle bir çocuğun karakter özellikleri çok olumlu olmayabilir. Örneğin içe dönük ya da dışa dönük saldırgan özelliklere sahip olabilir. Kimi çocuk çok Konuşkan, kimisi konuşmayı sevmeyen yapıda olabilir.

Yetiştiği aile ortamının da etkisiyle kendine güven sorunu yaşayan bir çocukla karşılaşmak da mümkün, ya da gözü kapalı her tür tehlikeye davetiye çıkaran bir kişilik özelliği ile karşılaşmak da. Bunlar eğer doğuştan getirdiğimiz genetik özelliklerin de etkisiyle huy dediğimiz bir biçimde yerleşmişse değiştirmek mümkün değildir. Zaten karakter dediğimiz şey kişinin ta kendisidir.

Hepimizin bildiği bir söz vardır hani ‘İnsan 7’sinde neyse 70’inde de O’dur’.

Yani olabilecek olumsuz yönlerimizi toplumsal yaşamda bizi ve çevremizi rahatsız etmeyecek hale getirmek, sivri noktaları törpülemek mümkündür. Eğer bir çocuk hem kendisine hem de çevresine zararlı davranışlar sergiliyorsa, bunlar kişiliğiyle özdeşleşmişse o zaman ciddi olarak uyum ve davranış bozuklukları var demektir. Durum ayrı bir konu olarak incelenmelidir. O zaman büyük bir olasılıkla bir uzman desteğine ihtiyaç vardır ve gerekli önlemler ancak bu şekilde alınabilir. Ancak anne baba olarak bizden farklı düşünüyor diye ya da farklı yapıda özellikler sergiliyor diye çocuğumuzu değiştirmeye çalışmak hiç bir işe yaramayacağı gibi, çocuğumuzun bizden daha fazla uzaklaşmasına yol açabilir.

Karakteri sağlam çocuklar yetiştirmek en büyük insanlık başarısıdır.

Sağlıcakla...