Ve Tolstoy, ateizmin girdabında tam 35 yıl bocaladı çırpındı durdu. 1880 yılında imanla tanıştı.

‘’Erken gelmiş bir bahar günüydü. Ağaçların seslerini dinlerken tefekküre dalmıştım. Son üç yılımdaki zihin bulanıklığımı, arayışlarımı ve  ümitsizliklerimi düşünüyorum. Birden bire ancak

Yüce  Allahın varlığına  olan  inancım bana  yaşadığımı hatırlattı. Onu düşünmekle yüreğimdeki  sevinçli hayat  dalgalarının yükseldiğini hissediyordum. Çevremde her şey canlanıyor ve her şey bir  mana kazanıyordu.’’ Diyerek bu duygularını dile getirmişti.

Artık kendini  Allaha adayacaktı. Ama bağlı bulunduğu Ortodoks kilisesinin inanç sistemi onu tatmin etmekten uzaktı. Mantığına uygun olmayan her şeye bir izah bulmaya gayret etti. Ama artık iman sancısı  dayanılmaz hale gelmişti. Aklıda, kalbide isyan etmişti. Kiliselerin birbirine olan düşmanca  tavırlarına anlam veremiyor, akıl erdiremediğini ifade ediyordu. Hem bir hem üç olan Allah fikrini zaten hiç kabullenememişti. Dünyayı yaratan ALLAH’ın yarattıktan sonra istirahata çekilme inanışı da ona ters geliyordu. İsa (a.s)’ın Tanrı yada tanrının oğlu sayılması fikrine öteden beri karşı çıkıyordu. Bunu şöyle  dile getiriyordu;

‘’Bunu kabul edemem, Hz. İsa zaten tanrı olduğunu hiç söylememiştir. Sadece peygamber olduğunu vaaz ettiğini ve bu dinin ilahi bir Din olduğunu söylemişti. (Dogmatik  ilahiyatın tenkidi adlı eserinde)

Ayrıca kiliseyi menfaatperestlik, şuursuzluk ve yalancılıkla suçladı.

1881 haziranında kendisine başkalarından üstün olma duygusu veren hayat anlayışından kurtulmak istedi. Köylüler gibi giyinip onlar gibi yaşamak istediğini ifade etti ve bunu uyguladı. Her türlü dünya  zevkine tavır almaya başlamıştı. Bu tavır benliğini nefret derecesinde sarmıştı. 1901 yılında bir kitabının kiliseyi  yeren sayfaları öne sürülerek kilise mensubiyetine son verildi. (aforoz edildi) ama Tolstoy buna aldırmadı. Ayrıca islamiyete karşı ilgisinden dolayı bir çok müslümandan mektuplar  alıyor onlarla dertleşiyordu. 80.yaş gününde davetlilerin geliş gidiş ve gevezeliklerinden bıktığını  söyledi kızına ‘’Kızım Ruhumda bir ağırlık var, gitme aruzu var içimde’’ diye ekledi. Daha  önce de  kaçış denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

1910 yılında 82 yaşındayken üçüncü bir deneme yapmaya karar verdi. Çok yaşlıydı ama bütün gücünü göstermesi gerekiyordu. Artık kararlıydı. Bulgaristan üzerinden Müslümanların yaşadıkları  topraklara hicret etmeyi kafasına koymuştu. Ancak Dünya edebiyat tarihinin bu büyük ustası Astapova Tren İstasyonu’nda hastalandı. Yola devam edebilecek durumda değildi. Bulunduğu yerde tanındı. 7 kasım 1910 da Ruhu arzu ettiği huzura kavuştu...