İnsanların kenetlenmesi için olağanüstü durumlar şart.

Bir deprem anında, o zamana kadar can düşmanı olduğumuz komşularımızla büyük bir seferberlik içinde kardeş gibi oluruz. Bir savaş tehdidi ortaya çıktığında, dilinden, dininden, teninin açık veya koyu olmasından ötürü kendimizden ayrıştırdığımız insanlarla, ortak bir hedef için kenetleniriz. Milli maçlarda ise kabaran duygularımız eşliğinde, başka zaman bir araya gelmeyecek nitelik ve nicelikte insanlar birlikte yer alır halay sıralarında.

İktidarlar kitleleri yönetmek için sık sık başvururlar bu yöntemlere. Bazen söylem ‘din elden gidiyor’ olur, bazen ‘millet düşmanları’ hedef gösterilir, bazen ‘özgürlüklerimiz tehdit altında’ denerek farklı gruplar aktive edilir. Bir makine gibidir insan toplulukları; bastığımız tuşa bağlı olarak etkilenen kitle değişir, gösterilen tepkiler ise önceki sonuçlara bakarak öngörülebilir.

Normalde izin vermeyeceğimiz hak ihlallerine, olağanüstü hallerde gönüllü olarak razı oluruz. Mahallede hırsız dolaşıyorsa önce kapını yaptırırsın derler büyüklerimiz. Bir tehdidin varlığına inandığımız anda tüm koruma mekanizmalarımız devreye girer.

Vücudumuz da böyledir. Sakin koşullarda parasempatik sinir sistemimiz devrede olup, sağlıklı düşünme, karar verme, mantık yürütme işlevlerini yerine getirmemizi sağlarken tehlike anında devreye giren sempatik sinir sistemi vücudumuzu savaş ya da kaç moduna sokar. Gerçek bir tehlike anında bu mekanizmalar hayati rol oynasa da yaşamımız boyunca bu dengeyi kurmayı başaramazsak, her yüksek sesi tehlike olarak kabul edip kendimizi savaşmaya ya da kaçma arasında tercih yapmak zorunda bulursak günlük işlevlerimizi yerine getiremez oluruz.

Sosyolojik açıdan kitlelerin karar verme süreci de aslında bundan çok farklı değildir. Belirli bir refah seviyesine ulaşmış toplumlar,

‘Savaş mı çıkacak?’

‘Yarın işimiz olacak mı?’

‘Çocuğumu üniversiteye gönderebilecek miyim?’

‘Kira vermekten kurtulabilecek miyim?’

Sorularından uzak bir yaşam sürdükleri için, tabiri caizse parasempatik sinir sistemleri devrededir. Seçim yapacakları zaman akılcı düşünmeleri, mevcutta iyi olan koşullarını daha iyiye taşıyacak projelere öncelik vermeleri, fikir özgürlüğü, eşitlik, bilimsel çalışmalar hakkında endişelenip bunlar hakkında tartışmaları gayet doğal.

Cehaletin övülen vasıflar arasında yer almaya başladığı güzel ülkemizde ise, otuz küsur yıldır bitmeyen terör tehdidi, sınır komşularımızda sonu gelmeyen savaşlar, toplu göçler, günden güne değer kaybeden paramız, enflasyon...

Bu koşullar altında her birimiz sadece günü kurtarma çabasında, olaylara geçici çözüm üretme hevesindeyiz. Küçük sorgulamalar başladığında ise hemen büyük tehlikeler servis edilmekte.

Artık toplum olarak bu döngüden kurtulup, sağlıklı kararlar vermemiz gerekiyor. Sağlıklı düşünebilen, sorgulayabilen nesiller yetiştirmemiz gerekiyor. Sağlıklı düşünüp sorgulayabilen nesiller yetiştirebilecek bir eğitim sistemi inşa etmemiz gerekiyor. Yoksa her yüksek sesi savaş çığlığı, her farklı düşünceyi vatan millet düşmanlığı olarak algılayan, hangi düğmesine o komutu yerine getiren bir toplum olmaya devam edeceğiz.