Yazımın başlangıcında gazetemiz İmtiyaz sahibi Ayhan Polat beyin muhterem ve Merhume anneleri Seray Polat’ın vefatı dolayısıyla kendisine rahmet diliyor, Polat ailesine sabırlar temenni ediyorum.

Ölüm herkesin bildiği, inandığı, gerçekliğinde hiçbir tereddüdü olmadığı bir konu. Daima yakınımızdan, akrabamızdan, çevremizden örneklerini de görüp yaşamaktayız. Ama ölümü hiç düşündük mü, kendimizi ölmüş saydık mı, şu anda biz ölsek ne olur, dedik mi? Elbette ki hayır.

Günümüz insanı özgür olmak için Allah’tan ve ölümden kaçarak yaşamaya çalışıyor. Çünkü bunlar insanın elini, dilini, gözünü, kulağını bağlıyorZevklerinin tadını kaçırıyor. Fakat gel gör ki özgür olmak için Allah’tan, ölümden kaçan insan başta kendisi olmak üzere her şeyin (mal, makam, kadın, nefis) kölesi oluyor.

“Canım ne isterse onu yaparım, neyi istemezse onu yapmam” demek, çağımız insanının en bariz karakteri oldu, kendi özgürlüğünün sınırlarını kendi belirleyeceğini söyleyerek kendine tapınan insanın sesidir bu söylemler.

Her insanın hayatında karar verip yaptığı bazı işlerde, “ben ne ahmak iş yaptım. Bunu ben nasıl yaptım, hiç mi aklım yoktu” diye söylendiği pişmanlıkları vardır. Halbuki, yaptığı işi önce düşündü, tasarladı, sonucunu tahmin etti. Ama isabet ettiremedi. Demek ki insan kendi kendine yeten bir varlık değildir. Aklımız sınırlı ve olayların nereye varacağını her zaman kestiremeyiz.

Bu nedenle bizi yaratan ve yaşatan bize bir kitap, peygamber ve kurallar göndererek, herkes kendi aklına göre özgürlük sınırları çizip toplumu kaosa sürüklemesin diye merhametini göstermiştir. Ama bu kural ve otoriteye itiraz edenler hayatlarında ve ölüm sonrasında çok keşkeleri yaşayan insanlar olmaktadır.

İnsan nefsi zevkini ve özgürlüğünü kısıtlayan engelleri aşmak için önce kendini ikna edecek mazeretler bulur, sonra da o mazeretlerin arkasına takılıp kendini özgürlük ve eğlenme boşluğuna salar.  Bundan sonrası selin önündeki kütüğe dönüşen bir hayat meydana çıkar. Bu da en derin pişmanlıkları hem dünyada hem ahirette oluştur.

“Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadır. Ahiren yurdu sakınanlar için daha iyidir, düşünmüyor musunuz?” (en’am:32) Bugün insanlar maddi bir hayat dışında başka bir düşünceleri kalmadı. Bize hizmet etmek için var olan eşyaya biz hizmet ediyoruz. Allah’ın buyrukları ve ahiretle ilgili bir endişemiz yok. Sürekli yemek, içmek, kazanmak, zevk almak, haram, helal, rüşvet, vurgun demeden devamlı mal biriktirme peşinde ömür tüketiyoruz. Bu tüketim ve sınırsız istekler bizi isyana, hadsizliğe, sınır tanımamaya ve azgınlığa götürür. “İnsanoğlu kendini her yönden (mal, makam v.s.) yeterli gördüğü zaman azıverir”(Alak Suresi 6-7)

Peygamberlere en çok muhalefet edilen noktalardan birisinin “öldükten sonra diriliş ve yapılanların karşılığını görme” olduğunu görüyoruz. İnsanların bir türlü kabullenmek istemedikleri bu durum, hayatlarını, isteklerini, özgürlüklerini kısıtlamasındandır.

İnsanoğlu ölümü inkâr etse de görmezlikten gelse de, dünya meşakkatlerine dalıp unutsa da; hayat iki perdelik piyestir. Birinci perde, dünya hayatının bitmesi, ikinci perde ahiret hayatının başlamasıdır. Bu hayatları canlı göremiyoruz şu anda, ama yarın bir hayat olarak başlayıp, o hayatı yaşayacağımızı unutmamamız gerek. Kabir veya ahirette mutluluğu yakalayamayanlar, azabın nice şekillerini gördüklerinde yine pişmanlıkla yüzleşecekler.

Bu nedenle ey akıl sahipleri, akıllarınız kafanızda bir yük olarak durmasın. Duygularınızla, zevklerinizle, sınırsız özgürlük aldatmacalarıyla, modayla, israfla, ibadetsizlikle kısaca sorumsuzca bir hayatla Allah’ın cc. Karşısına çıkmamak için ibrelerimizi yeniden ayarlamamız gerekir. Ölmeden önce aldığımız her olumlu karar bizim geç kalmamış olduğumuzu gösterir.  Ölümün gelişi, her şeyin bitti, Bunu böyle aklımızda küpe tutabilirsek ne ala. Allah istikametini kaybedenlere doğru bir istikamet nasip etsin…