İçtihat alanında yetkin ilim ve fikir insanlarının birikimlerinden damıttıkları düşünce ve kanaatlerini “Vahiy ve sünnetle”  desteklemek suretiyle yoruma dönüştürmeleri fikir ve düşünce tarihimiz açısından önemli kabul edilir.

Bu alanda zaman zaman öne çıkmış nice İslam bilim insanları olmuştur.

   Zamanın değişmesiyle, ahkâmın bu zaman şartları dikkate alınarak yeniden yorum güncelliğine kavuşması mevzuu, İslam fıkıh alanının kitabi tarifleri arasında yer bulmuş, fıkıh usulü (metodu) derslerinde de okutulmuştur. Temel İslami bilimlerde usul, aslında daha doğruyu anlama adına bir yol gösterme çabasıdır diyebiliriz.

Ancak meselenin magazinsel çerçeve içinde sunumu ve keskin ifadelerle konuşulması toplumda kafa karışıklığını körüklemiştir. Daha öncede ifade etmiştim şuan toplumda dine bakış açısıyla orantılı bulmadığımız bir manidar durumla karşı karşıyayız.

  Yapılan (ampirik)deneye dayalı araştırmalar, iman ile amel arasında ciddi çelişkileri ifade etmekteler. İnancın, amel noktasında hayata yansımasının önündeki en belirgin örnek, yaşanılan olumsuz tecrübelerin travmaya dönüşerek zihinsel ve duygusal dinginliğini yitirmesidir.

  Dini kurum ve oluşumlara duyulan ciddi güvensizlik eğilimidir bu aslında.15 Temmuz’la birlikte yaşadığımız FETÖ tecrübesi mütedeyyin insanları aldatılmışlık duygusuyla sarsmış, ciddi güven kaybına neden olmuştur. Kanaatimce bu travmanın derin izleri zaman ilerledikçe daha da belirgin hale gelecektir.

Adam devşirerek eleman kapatma hilesi ile belli mevkilerde nüfuz artırımı için alan açmak çabalarının hala diri olduğu düşüncesindeyim. Aslında önümüzdeki en mühim meselelerden biri de budur. Bu güven kaybının toplumsal manevi değerlerde ciddi aşınmalara sebebiyet vermesi kaçınılmazdı.

Bu düşünceden hareketle aidiyet duygusunun Kur’an’ın mümini, Allah resulünün ümmeti olma çabasıyla yeniden restore edilmesi gerekmektedir. Samimi bir arınma duygusu ile yüce Mevla’ya yönelmek ve zihinsel duygusal itikâfa girmek gerekecektir.

Kendimize yoğunlaşmak, ciddi bir muhasebe yapmak, aslımıza ve fıtrat ayarlarımıza dönüşün ifadesi olarak kullandım itikafı. Fazlaca dağıldığımızdan toparlanma ancak böylesi ulvi bir niyetle mümkün olabilecektir diye inandığım için.

  Dinin bütünleştirici, uzlaşmacı ve hoşgörülü tavrını öne çıkarmamak için elden ne geliyorsa yapanlara yüz vermeyecek, kolaylaştırmak yerine zorlaştırmak, yokuşa sürmek, uygulanabilir olmaktan uzak, hurafelere mekân olmuş, ana kaynaklarla desteklenemeyen “sübjektif” değerlendirmelere asla önem vermeyeceğiz.

  “Harici” kafanın tekfir ve tehditle mayalanmış karanlık izbe sokaklarına uğramayacağız. Katı ve hoşgörüsüz, kabalığı itikat haline getiren bir zeminde, “Mübarek dinin hayat bahşeden reçetesini, aziz efendimizin şifa dağıtan sahih sünnetini anlamanın mümkün olmadığını düşünmek zorundayız. Bu, zihnin ve düşüncelerin beslendiği kaynakla ilgili bir dizi önlem almayı da gerektirmektedir.

  Piyasa kaygısı ile değil, ihlasla ve en berrak niyetle olacak bir iştir. Örneklere bakıyorsunuz, kibir paçalardan sızıyor, her köşe başında işportacı kılıklı din tüccarları, kendi dükkânlarına müşteri devşirmenin derdinde.

  Vahyin ve sünnetin insanlığa sunduğu nice çözümleri konuşmak yerine, saçma sapan meselelerle gün geçirmek aymazlığı kaderimiz olmuş sanki.