Her canlının, her yapının, her oluşumun, yapabilirlikleri, kullanabilirlilikleri, taşıyabilirlilikleri, üretebilirlilikleri vardır. Bu bir kapasite, yani potansiyel durumudur.

Hani denir ya, şapkadan tavşan çıkartmak. Şapkadan tavşan sirkte çıkar. Endüstriyel spor olan futbol aleminde çıkmaz.

Etin budun neyse, veriminde o kadardır.

Ha fazlası; çekirge bir sıçrar iki sıçrar, üçüncü de ele geçer, yani duvara tostlar. Ara sıra mucizeler hariç yapabilirliği o kadardır.

Ne kadar uğraşırsan uğraş, tekeden süt çıkmaz. Eşek eşektir. Hiç bir zaman at olmaz. Çok iyi bakarsan en iyi eşek olur. Bu durumu göz önünde bulundurarak, sporcu yetişmesini de üç bölümde inceleyerek, yetiştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.

1. Herkesin spor yapma imkanı bulduğu, futbol oynadığı ve esas olarak niceliğin amaç olarak belirlendiği, tüm ülke çocuklarını kapsayan bir spor modellemesinin yapılması.

2. Yukarıdaki niceliğin giderek nitel bir yapıya dönüştüğü, spor eğitiminin sporcu olmaya doğru evrilmeye başladığı, çok sayıda özellikli çocukların daha uzun, daha kapsamlı ve formal bir eğitime tabi tutulacakları spor modellemesinin yapılması.

3. Olimpik özelikleri, üst düzey becerilere ulaşma hızı, düzeyi ve kalitesi ve yarışmacı kimliğini ile yola devam edenlerin sayıca daha az ama üst düzey sporculuk özellikleri ile kalıcı olanların toplandığı spor modellemeleri.

Nicelik elbette niteliği belirlemez. Ama niteliğin en önemli başlangıç noktası veya çıkış noktası, niceliktir. İyileri seçerek vereceğiniz bir eğitim modellemesi yerine, herkesi eğiterek, iyilerin giderek ortaya çıkacağı bir eğitim modellemesi daha insancıl, daha sağlıklı, amaca daha uygun ve süreci daha verimli kullanmak demektir.

Seçtiklerimiz değil, kendi kendilerine seçilerek yola devam edenler kalıcı olurlar.

Dahası, bir ülkenin spor modeli birileri sporcu olsun diye değil, herkes spor yapsın diye başlar. O herkesin içinden ayıklanarak devam edenler sporcu olurlar.