Çaresizlik ne kötü şey. İnsanı ne kadar mutsuz kılan ne kadar huzursuz ve tedirgin eden bir his. Sıkıntılar karşısında elinden bir şey gelmeyince, insanı kendini sorgular hale getiren bir duygu.

Bunu niye gündeme getiriyorum?

Çünkü benim gibi çok sayıda kişinin, bu günlerde kendini aynen böyle hissettiğini tahmin ediyorum.

Dünya üzerinde işi kargaşa çıkarmak olan, bu nedenle yüce yaratıcı tarafından peygamberlerin ekseriyetinin gönderildiği Yahudiler, bu uyarıcıları da gözlerini kırpmadan öldürdükleri için lanetlenmiş bir topluluk. Hatta bu öldürme işinde kendilerini bile kandırma pahasına, kutsal kitaplarını bu yönde tahrif ederek, tabiri caiz ise işi kitabına uydurmaya kalkan bir topluluk. Egoları tavan yapmış, şımarık, hadsiz, ukala ve barbar bir ırk.

Yıllardır inandıkları sözde dünyaya egemen Yahudi devletini kurmak için mücadele ediyorlar. Sayıları dünya nüfusunun on binde 16’sı kadar. Nüfus güçleri yok. Peki bu iş nasıl olacak?

Elbette para ve onun getirdiği hükmetme imkanı ile. Bu yönde hiç durmadan aralıksız ve azimle çalışıyorlar.

Dünya üzerinde etkin ticaretleri ile ülkeleri dolayısıyla da insanlığı yönetmeye çalışıyorlar. Başarılılarda...

Bu konuda çok mahirler. Ticarette gösterdikleri muntazam çalışma ve gayret ile elde ettikleri güç, onlar için her şey anlamına geliyor çünkü. O nedenle sonunda elde edecekleri güç ve amaçlarına kavuşabilme hırsları nedeniyle, ticaretlerinde işi asla şansa bırakmıyor, oyunu kuralına göre oynuyor ve ürünlerini sektörün en iyisi olarak üretip piyasaya sunuyorlar. 

Ellerindeki bu güç nedeniyle de şimdilerde vahşiliklerinin sınırlarını zorluyorlar. Son Filistin saldırılarında işi artık soykırım ve kitlesel imha seviyesine çıkardılar.

70 yıldan fazladır zaten her an; saldırı, hak ihlali, ölüm, baskı, zulüm ve şiddete maruz kalan Filistin Halkı, şimdi topyekûn ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Bu uğurda her şeyi mubah görüyorlar. Hastane, okul, ibadethane, meskun mahal, fırın, su deposu, mülteci kampı aklınıza neresi geliyorsa, hiç ayırmadan barbarca bombalıyorlar. Ne sosyal medyada gezebilir durumdayız ne de televizyonda haber görüntülerini izleyebilir...

Filistinli çocukların o hallerini görünce içimiz parçalanıyor, yüreğimiz acıyor ama maalesef elimizden bir şey gelmiyor.

Bu yaşananlar yeni değil. Uzun yıllardır devam ediyor. İslam alemi ve dünya halklarının elinden hiçbir şey gelmiyor. Çünkü bir kısır döngüye giren İsrail zulmünün karşısında, devlet yöneticilerinin sadece kınayıp, dişe dokunur girişimler yapamaması nedeniyle, bu konuda gönlü kanayan herkes çaresizlik içinde olanları seyrediyor. İnsanlık kahroluyor…

Ama bu çaresizlik, yazının başında naklettiğim gibi bir çaresizlik değil artık.

En kötüsü…

Bilimsel tabiriyle öğrenilmiş çaresizlik. Yani elden bir şey gelmeyeceği gerçeği ile yaşayarak, bu ruh hali ile kişinin kendisini etkisiz hissetmesi durumu. Bu durumda insanoğlunun geliştirdiği bir davranış biçimi devreye girebiliyor. Kendini çaresiz hissettiği durumlar karşısında istese de başarı elde edemeyeceğini düşünerek, hareketsiz kalma eğilimi gösterebiliyor.

İşte Filistin davasının gerçekten öldüğü yer de burası oluyor…

Bunun yaşanmaması için biz ne yapabiliriz?

Kendimizi kötü hissetmeme, Filistin Halkı’na destek verebilme, çaresizlikten kurtulabilme adına hangi adımı atabiliriz?

Elbette bunun en basit ama en etkili yöntemi Yahudi mallarını BOYKOT etmektir.

Bu adamlar bu gücü ticaretlerinin getirisi ile elde etmiyorlar mı?

O zaman onların bu imkanını ellerinden almalıyız.

Evet, evet…

Bunu yapabilir, başarabiliriz.

Bu konuda en az onlar kadar inançlı olabiliriz.

Şimdilerde daha önce olmadığı kadar çok bu konuda gelişme kaydedildi. Boykot listeleri internet ortamına taşınıyor, Yahudi malı markaların sorgulaması yapılabilecek internet siteleri açılıyor, alternatif yerli marka önerileri veren listeler yayınlanıyor.

Bir tanıdık esnaf arkadaşımı ziyaretim esnasında, meşhur meşrubat markasının plasiyeri ile sohbet etme fırsatı yakaladım. Daha öncelerde kış ayı başlarında hava şartları nedeniyle yüzde 20’lik bir daralma yaşadıklarını, ancak şimdi bu oranın yüzde 50’nün üzerine çıktığını ifade etti ve rakamlar verdi.

Anladınız mı?

Bu defa kazın ayağı öyle değil. Bu nedenledir ki bedavaya mı fiyatlarda yüzde 50’lerin üstünde indirim kampanyalarını başlattı birçok malum marka.

O nedenle işte tam da zamanı…

Hamburger yemezseniz korkmayın ölmezsiniz. Hatta daha sağlıklı ve fit olursunuz. Kahve içmezseniz de zeka geriliği yaşamazsınız. Hele hele cola içmezseniz hiç tasalanmayın hasta falan olmazsınız, bilakis obezite belasından uzak durmuş olursunuz.

Adı sanı Müslüman biri, “Ben kazancımın bir kısmını İsrail’e destek olarak gönderiyorum diyen birinin işletmesinden nasıl kahve içebilir. Filistinli bebekleri öldüren İsrail askerlerine yemek ısmarlayan birinin işletmesinde nasıl karnını doyurabilir. Anlamak çok güç.

Belki de en önemlisi ise şu kullandığımız kredi ve banka kartları. İşte onlar çok önemli. Malum çevrelerin elindeki küresel yaygın ödeme yöntemlerini kullanırken, cola almayarak boykot yaptığımızı zannederken, aldığınız ayranın parasını öderken küreselcilere destek oluyoruz. Ancak bunda da alternatifsiz değiliz. Türkiye’nin artık yerli bir ödeme yöntemi var. “Türkiye Ödeme Yöntemi” kısa adıyla TROY…

Lütfen tüm kartlarınızın ödeme yöntemini TROY’a çevirin ve bu kartlar vasıtasıyla artık yaptığınız alışverişin komisyonu ülkemizde kalmış olsun.

Belki o zaman Filistin’de katil İsrail’in vahşet ve katliamı altında inleyen Müslümanları sosyal medyada ve TV’lerde gördükçe ve yediğimiz yemek boğazımıza takılsa da en azından ben bu insanlık suçuna paramla destek vererek ‘bombanın birinin sponsoru olmadım’ diyebiliriz.

Bu defa çaresiz değiliz.

Çare biziz…

Kalın sağlıcakla…