Ülkemizde yaşanan sel felaketlerinin ardından, en son Libya’da yaşanan korkunç selin ağır bilançosu, Ademoğlu’ndan biri olarak tekrar ve yeniden kendimi sorgulamama yol açtı. İnsanoğlunun dünya tarihinin başlangıcından bu yana, dünya üzerinde en etkin olduğu bir dönemdeyiz. Dünyevi hırslarını dizginleyemeyen insan ırkı, aslında bakıldığında ve hayvanlar ile bitkilerin nüfus yoğunluğu göz önüne alınırsa azınlıkta kalmakta. Bununla mukabil, akıl verilerek yaratılmışların en şereflisi olma yolunda ilerlemesi beklenirken, sözde hükmetmeye çalıştığı dünyada yaptıkları ile hayvanattan bile aşağı durumlara düşebiliyor. Küçük bir çoğunluğa sahip olmasına rağmen, yeryüzünün barındırdığı nimetleri hunharca sömürüp, yok etmenin yanında, bunu yaparken ne küresel dengeleri gözetiyor ne de gelecek kaygısı duyuyor. Benden sonrası tufan mantığı esir almış insanlığı. Bilgi çağı sayesinde ulaştığımız doğru ve nitelikli kaynaklardan beslenmekten geri durdukça ve gerekli merakı göstermedikçe, içinde bulunduğumuz zamanın gerçekleri ile çelişir şekilde düzeysiz bir bilinç taşıyor. Bu da hem dünyanın dengesini bozacak ve dolayısıyla da dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların hayat döngüsünü etkileyecek sonuçları doğuruyor.

Dünya üzerindeki varlık oranı yüzde 1 bile olmayan insan, dünya vahşi hayvan nüfusunun yüzde 85’ini, bitki çeşitliliğinin ise yarısını ortadan kaldırmış durumda. Özellikle Sanayi Devrimi'nden sonra, insan yaşadığı gezegeni geri dönülemez şekilde değiştirip, sürdürülebilir olmaktan çıkarmaya başladı. Ama insanın olduğu yerde umut vardır mottosundan hareketle ümit var olmamak da elden değil.

Şimdilerde çokça konuşulur olan küresel ısınma ve iklim değişikliği gerçeğinin tezahürü aslında, yaşadığımız son doğa olayları. İnsanoğlu hırsları ile yüzleşip küresel iklim krizinin önlenebilmesi için acil adımlar atamıyor.  Vahşice üretiyor ve sadece tüketiyor.

Bu durum sürdürülebilir mi?

Elbette hayır!

Yeni nesillere sağlıklı ve doğal kaynaklar açısından zengin bir dünya emanet edebilmek için kaynaklarımızı, doğru kullanım ve koruma iradesinin olmazsa olmaz hale getirilmesi şart. Uyguladığımız yanlış tarım politikaları, fütursuz su kullanımı, sanayinin doğanın gerçeklerinden habersiz üretimi, dünyanın finalini hazırlıyor. Bilinçsiz insanoğlu sonunda doğanın yok olmasına ve dolayısıyla da hem ormanların hem bitkilerin hem de hayvan çeşitliliğinin sona biraz daha yaklaşmasına sebep oluyor.

İnsanoğlu; kendi dışındaki tüm hayatlara saygı göstererek yaşama sanatını öğrenmesinin, aslında kendi hayatını koruması demek olduğunu ne zaman idrak edecek acaba?

Yoksa kendini kuyruğundan yemeye başlayan yılan misali; doğanın yok olmasının kendi ikbalini de yok ettiğinin farkına vardığında çok mu geç olacak?

Kalın sağlıcakla.