Milyonlarcası, canlarını kurtarmak için binlerce kilometreyi katederek, nice zorlukları aşarak, bilmedikleri görmedikleri diyarlara, ülkelere, göçmek hatta kaçmak zorunda.Bu durum söz konusu bunalımın ve buhranın sonuçlarından sadece biri.
Dünyanın güvenliği bizden sorulur diyenler insanlığın feryadına kulak tıkayarak aslında güvensizliğin kaynağı olduklarını ilan etmişlerdir.
Mültecilik geçtiğimiz yılın en yoğun konuştuğumuz konusuyudu ve 2017 itibariyle gündem olmaya hala devam ediyor.
Bu dram ‘’ İnsanın insana emanet’’ olduğu gerçeğini yeniden hatırlattı bize.
Ayrıca bu emanete ihanetin yüzlerce binlerce örneğini gözler önüne serdi.
Gözünü kan bürümüş insanlık düşmanı sefiller, süslü cümlelerinin arkasında sakladıkları kumpaslarının peşinde mesai yapmışlar, yeryüzünü huzur ve barışa hasret bırakan iki yüzlülüklerinden asla vazgeçmemişlerdir.
Milyonlarca insan bu güvensiz ortamın kahredici sonuçlarına katlanmak ve nice bedeller ödemek zorunda kalmışlardır.
Emanete riayet,imanla bezenmiş bir yüreğin asli unsurlarından biridir aslında
Mümin olmakla eş anlamlıdır.Çünkü iman etmek demek
Allaha güvenmek demektir.Ve mümin ayrıca,
güven duygusunu en fazla hisseden,öyle olmakla da hissettiren kimsedir.
‘’Emanet zayi olduğunda 8 yani kaybedildiğinde) kıyameti bekleyin’’ sözleriyle Allahın mümtaz peygamberi(S.A.V) aslında toplumun felaketinin sebeplerinden birini haber vermiş olmaktadır.
O kaybın, telafisi mümkün olmayan acı sonuçlarına işaret etmektedir.
‘’GÜVEN TOPLUMU’’olmanın temel referansı saylabilecek doneleri elimize tutuşturmuş asla bırakmama ve vazgeçmeme konusunda bin küsür yıl önce bizi veda hutbesinde uyarmıştı Allahın kutlu elçisi.
Bugün yaşadığmız dünyanın ne kadar güvenilir olduğu konusunda kannatiniz elbette sizin takdirinizdir.
Ancak sonuçları hiçte iç acıcı olmayan bir bunalımın sökün edip üzerimize çullanacağı günlere doğru sürüklenmekteyiz.
İnsanın( insanlığın) ırz, mal, can,nesil,akıl ve inancını korumayı imanın bir rüknü olarak gören ve buna her fırsatta vurgu yapan mukaddes bir kitabın bağlılarının içine düştükleri samimyetsizlik ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir çalışma alanıdır.
Toplumsal yaşamın basit bir görgü kuralından bahsetmiyoruz.Can damarı olan, emin olmak ve emanet duygusuyla yaşamaktan söz ediyoruz.
İnsanın en temel ihtiyaçlarından birine vurgu yapıyoruz.
Emniyette olmak, yani güvende olma ihtiyacı ve hissi fıtrat gereği yaratılıştan bize ikram edilmiştir aslında.
Beraber yaşamanın bir arada olmanın en seçkin temel yapı taşlarından birini basit bir kavram olarak takdim etmeye kimsenin hakkı olamaz.
Güvenin olmadığı yerde anarşi, kaos ve tolumsal çürüme vardır.
Buna karşılık olarak,
emin bir Peygamberin emin bir ümmeti olmak gibi bir imani sorumluluktan bahsetmeliyiz.
Dini ,ırkı, milliyeti,dili,rengi ne olursa olsun bizim bu hassasiyetimize itimad eden insanların beklentileri vardır.
Bu beklentiyi boşa çıkaracak tavrın bize ait olmadığının bilinmesi gerekmektedir.
Taşımak durumunda olduğumuz bu misyona ne derece sahip çıktığımızın muhasebesini yapmak zorundayız.
Emin olabildik mi ?
Güven duygumuz ne halde?
Neden yanlızlaştık.?
Canımız, ırzımız ,onurumuz ,malımız gerçekten enmiyette mi?
Muhatap olduklarımızla bu anlamda nasıl bir ilişki içindeyiz.
Sırtınızı dönseniz ihanete uğrama duygusula irkiliyormusunuz.
Dostluklarınız ne durumda?
Ticari hayatta güven duygusu sizin için ne ifade ediyor?
Güvenmek ve güvenilir olmak ne demek?
Yüzde doksan dokuzu(!) müslüman olan güzel ülkemizde
Güven endeksimiz nedir?
Devam edeceğiz..........