“Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına/Allah aşkına, gök, deniz, aşkına/Yağsın kar üstümüze buram buram…” der Ahmet Muhip Dıranas bir şiirinde. Özlemle bekleriz karın yağmasını. Beyaz kelebekler gibi oyun oynarcasına yere süzülen kar taneleri geçen gün, hafta, ay ve mevsimlerden sonra sevinçle yere süzülürken, her yeri bir dünya boya ile boyayarak beyaza çevirir.

Pencereden bakıp her yerin bembeyaz olduğunu gördüğümüz zaman içimizde naif duygular uyandıran beyazlıktır kar…

Her bir kristali sesi yutar; kar yağdığında oluşan sessizlik ve huzurun sebebi budur. Kar yağdığında herkes susar ve doğa eşliğinde dinlenir içimizdeki çok sesli koro. Kar o kadar bereketlidir ki ruhu bile tedavi eder. Yaradan’ın belki de  kirlettiğimiz dünyanın nasıl da temiz olabileceğini hatırlatmasıdır biz insanlara. Yere süzülen kar taneleri hayatın ne kadar temiz ve saf olduğunu göstermek ister her yağışında.

Kar yağar kötülükler örtülür. Yukardan bir el sürekli temizler kirlenen dünyamızı. Hayatımıza yeni sayfalar açarız her defasında yeniden. O sayfaların her birinde birbirinden değerli anılar yaşarız. Karın yağması ile en yaşlıların bile içindeki çocukluk ortaya çıkar. Hepimiz hemen her işimizi bir kenara bırakarak dışarı çıkıp karla oynamak, yerlerde yuvarlanmak, kartopu yapıp birbirimize atmak isteriz. Adeta karın beyazlığını içimize işleriz bir nakkaş gibi.

Tabii herkesin kararları ve tercihleri aynı olmadığından bazıları da herkes gibi dışarı çıkıp eğlenmek istemez. Oynamaktan çok sıcak evlerinde çay, kahve eşliğinde karın yağışını izlemeyi tercih ederler. Bazı şeyleri farklı şekillerde yaşar, farklı şekillerde severiz. Çünkü her birimiz farklıyız, tercihlerimiz ve zevklerimiz de. Tıpkı yeryüzüne düşen her bir kar kristali gibi farklıyız. Birbirine engel olmadan, sürtmeden, değmeden bir bir yağan kar taneleri ne kadar da demokrattır değil mi?

Kar sadece olumlu şeyleri beraberinde getirmez. Fazla karın yağması demek, trafik kazalarına, yolların kapanmasına hatta can kaybına bile neden olabilir. Sadece insanlar değil hayvanlar da büyük zorluklar yaşar. Beyaz örtüye esir düşmüş toprak üzerindeki yiyeceklerine nasıl ulaşabilecekleri ise hiç aklımıza gelmez. Bir yandan aç kalırlar diğer yandan hava soğuk olduğu için içten içe  titrerler. Baharın gelişiyle kim bilir onlar da nasıl bayram ederler.

İnsan kar yağdığı zaman mutlu veya mutsuz olabilir, bu beklenti ve amaçlarımıza göre değişebilir. Mesela aşırı kar yağması sonucu okullar tatil edildiyse bu çocuklar için büyük mutluluktur. Yağan karın hiç durmamasını hatta ertesi gün de okulların tatil olması için daha da çok yağmasını dilerler.

Yola çıkması gereken ve acil bir işi olan kişiler içinse, karın yağması ve yolların kapanması olumsuz bir şeydir. Her şeye rağmen karın yağması insanın içini ürperten bir o kadar da insana huzur veren, onu mutlu eden bir doğa olayıdır. Kar bazen mutluluk getirir yağdığı yere, bazen hüzün…

Daha yeni ısınmışken hava, cemre nazlanmayı bırakmış ve barışmışken doğayla nereden çıktı bu  kar yazısı demeyin. Kış olmadan yazı, soğuk olmadan sıcağı hakkıyla anlamak ne mümkün?

Her şey zıddıyla aşikar.

Ataol Behramoğlu’nun deyişiyle “Beyaz ipek gibi yağdı kar/Bir kız kardan hafif yüreğiyle/Geçip gitti güvercileri anımsayarak” O kız ben miyim, bilmem. Karı hatırlattım mı, evet.