Pek değerlidir insanlar için unutmak ya da unutulmak. Yüreğimizde gezintiye çıktığımızda bir ukde olarak kalmış ancak zamanla pas bağlayarak unuttuğumuz nice anıyı ve değerli insanı fark ederiz.  Unuttuğunun farkına varmak insanın ruhuna bir sızı bırakıp gider. Ancak günümüzde bu sızıyı dahi unutur olduk.

                Unutkanlığımızdan kaynaklanan bir durum oluştuğunda ahlanıp vahlanıp dururuz sonrasında ise hayatımıza devam ederiz. Yalnız insan beyni değil toplumlar da unutmaya yatkındır tabi. Geçmişini önemsemeyen   toplumlar da unutmaya başlar. Oysa bu unutuş kendini var eden değerleri unutmadır ki,tarih sahnesi böyle toplumlara mezar olmuştur.

                Yüzyıllar evvel Venedik Savaşı sırasında düşmana zarar vermek uğruna kendi bulunduğu gemiyi dahi yakarak şehitlik mertebesine varan Burak Reis’i kaçımız hatırlıyor? Kurtuluş Savaşı’nda erkek kılığına girip savaşa katılan Halime Çavuş’u kimler tanır? Ya Kara Fatma’yı, Nezahat Onbaşı’yı ve daha nicelerini hangimiz hatırlarız? Ne yazık ki çoğumuz bu kahramanları belki hiç duymadık duysak da unuttuk. Ders kitaplarının sayfalarında kalarak silikleşmeye başlayan bu isimleri tıpkı diğer toplumlar gibi biz de untmaya başladık. Ne acıdır ki Türk toplumu da kendi kahramanlarını, tarihini unutuyor.

                Peki insan yahut toplum nasıl unutur? “Unutmak” sözlükte “akılda kalmamak” olarak tanımlanır. Ama bu eksik bir tanımdır. Unutmak yalnız akıl ile olmaz. Elbette akıl unutur, normaldir unutması. Çünkü onun da bir kapasitesi vardır ve yeni insanlara yeni bilgilere yeni mekanlara yer açabilmek için yer açabilmek için silmelidir belleğinden. İç acıtmaz bu unutmalar ne unutan, ne de unutulan için. Benim bu tanımda eksik gördüğüm şey ise  yüreğin unutmasıdır. Çünkü yürekten unutulacak mekanlar,insanlar ya da bilgiler değildir bunlar aklın işidir. Yüreğin unuttukları tarihtir,kahramanlardır, toplumun benliğidir, kendini unutup bizler için var olanlardır…

                Cevabını halen tamamen bulamadığım bir kavramdır “unutmak”. Nedir ki bu unutmak? Zamanın bir karesinde kendini bırakıp gitmek midir? Öyleyse eğer basit bir gidiş değildir; elveda diyemeden çaresizce bir bırakıştır o.

                Unutmak insanlar için büyük nimettir ama doğru yerde ve doğru zamanda.Unutmаk olmаzsа insаnoğlu,  nаsıl  yаşаrdı buncа  аcı  ortаsındа.” derken Mustаfа Kutlu, unutmanın ne güzel bir eylem olduğunu hatırlatır bizlere yeniden.

               Peki insan neleri unutmak ister? Acılarını, günahlarını ya da anılarını. Bunları unutmaya çalışmak da insana acı verir. Ancak unuttuklarını hatırlamaya çalışmaksa daha çok yakar canımızı. Düşünün bir uğurda canınız pahasına çabalıyorsunuz gerek terinizi akıtıyorsunuz, gerek kanınızı döküyorsunuz. Ancak zamana karşı koyamıyorsunuz ve unutuluyorsunuz. Elbet bir çıkar uğruna çabalamadınız ama unutulmak nasıl hissettirirdi size? “ İnsan öldüğü zaman değil, unutulduğu zaman ölür.” bir düşünür.Unutmaya başlamak da belki yavaş yavaş ölmektir.Ne dersiniz?

                Bazen insanların hatırlamak için bir uyarıya ihtiyacı olur. Ödevimizi ders programımıza bakarak hatırlarız, yapmamız gerekenleri planlayıcımız sayesinde hatırlarız. O halde unuttuklarımızı tekrar hatırlamak için bir “uyargacımız” olsun. Her gece düşünce havuzumuza daldığımızda bizi tetikleyecek bir nesne ya da mekan da olabilir. Kafanızı kaldırdığınızda göğü aydınlatan nice yıldızlar göreceksiniz, işte onlar bizim “uyargaçımız” olsun.

                Yаşаdıklаrınız unutulur, söyledikleriniz unutulur fаkаt hissettikleriniz аslа unutulmаz.
Bu yazıyı yazarken yüreğim bir deniz gibi gel gitler halinde. Kim bilir belki de unuttuklarımı hatırlamaya çoktan koyulmuş ruhum.

                Kötü insanlar benliğini, kötü toplumlar ise geçmişini unutmuştur.Unutmak kaçıştır;